İndir
0 / 0
3866911/03/2008

ALLAH TEÂLÂ’NIN İNDİRDİĞİ HÜKÜMLERLE HÜKMETMENİN İSLÂM’DAKİ YERİ

Soru: 111866

Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmenin İslâm’daki yeri ve önemi nedir?

Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerin dışında hükümlerle hükmeden kimse kâfir olur mu?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd,
yalnızca Allah’adır.

Şüphesiz
Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmek, Rubûbiyet
tevhîdindendir. Çünkü Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle
hükmetmek, rubûbiyeti, mülkü ve tasarrufunun kemâli gereği olan Allah
Teâlâ’nın hükmünü yerine getirip uygulamaktır. Bunun içindir ki Allah
Teâlâ, indirdiği hükümlerin dışında hükümler koyarak
kendilerine uyulanlara, uyan kimselerin rableri olarak
adlandırmıştır.

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ
أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلا
لِيَعْبُدُوا إِلَهًا وَاحِدًا لا إِلَهَ إِلا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ[ سورة التوبة الآية:
٣١]

“(Yahûdiler) Allah’ı bırakıp
hahamlarını, (hıristiyanlar da) rahiplerini (Allah’ın
haram kıldıklarını helal,helal
kıldıklarını da haram kıldıkları hükümlerde
onlara itaat ederek onları) Rabler edindiler. Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı)
da ilah edinerek ona ibâdet ettiler.Oysa onlara tek ilah olan (Allah)a
ibâdet etmeleri emrolunmuştu.O’ndan başka hakkıyla ibâdete
lâyık hiçbir ilah yoktur. O (Allah), onların ortak
koştuklarından münezzehtir.” (Tevbe Sûresi: 31).

Allah Teâlâ, kendisi ile birlikte hüküm koyan
(müşerri’) yerine koyduklarından dolayı kendilerine uyulanları
rabler olarak adlandırmış, bu kimselere uyanları da, onlara
boyun eğdikleri ve Allah Teâlâ’nın hükmüne aykırı hareket
etmekte onlara itaat ettikleri içinonlara ibâdet edenler (ubbâd/âbidler) olarak
adlandırmıştır.

Nitekim Adiyy b. Hâtim -Allah ondan râzı olsun- bu
âyet nâzil olunca, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e şöyle
demişti:

– Onlar (Ehl-i Kitab),
onlara (hahamlarına ve rahiplerine) ibâdet etmediler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle buyurmuştur:

– Evet, (ibâdet
ettiler).Onlar (hahamlar ve
rahipler), onlara helali haram, haramı da helal
kıldıklarında, onlar onlara (hahamlara ve rahiplere) uydular (tâbi
oldular). İşte bu davranış, onların onlara
(hahamlara ve rahiplere) ibâdetleridir.”

Bunu anladığın zaman bilmelisin ki,Allah
Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen ve hüküm vermekte Allah
Teâlâ’nın kitabından ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in
sünnetinden başkasına başvurmak isteyen kimseden îmânı
nefyeden, onun kâfir, zâlim ve fâsık olduğunu açıklayan âyetler
gelmiştir.

Birinci Bölüm: Îmânı ondan nefyeden (reddeden)
âyetler

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا
أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى
الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ
يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا * وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا
أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ
صُدُودًا * فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ
ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا
وَتَوْفِيقًا * أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ
فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلًا بَلِيغًا *
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ
أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ
وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا * فَلَا
وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا
يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا [ سورة النساء الآيات: ٦٠
– ٦٥]

“(Ey Peygamber!) Sana ve senden öncekilere
indirilenlere îmân ettiklerini iddiâ edenleri (münâfıkları)
görmedin mi? Tâğût’u inkâr etmekle emrolundukları halde, kendi
aralarında hüküm vermesi için, Tâğût’a (Allah’ın
indirdiğinden başkasına) başvurmak isterler.Oysa
şeytan onları hak yoldan tamamen saptırmak ister. Onlara: Gelin,
Allah’ın indirdiğine ve Rasûlün (sünnetin)e
başvuralım, denildiğinde münâfıkların senden tamamen
yüz çevirdiklerini görürsün. Onlar, elleriyle işledikleri yüzünden
başlarına bir belâ gelince, sonra sana gelip özür dilemeleri ve
‘Biz (bu amelimizle) sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik’
diyerek Allah’a yemîn ettiklerinde onların hâli nice olur? İşte
onlar, Allah’ın kalplerinde olan (nifâk)ı bildiği
kimselerdir.(Ey Peygamber! Sen) onlara aldırma, (bulundukları
kötü durumdan dolayı) onları uyar ve onlara etkileyici
söz söyle. Biz, her elçiyi Allah’ın emriyle ancak kendisine
itaat edilmesi için gönderdik. (Ey Peygamber! Sen hayatta iken)
şayet onlar, (günah işleyerek) nefislerine zulmettikleri zaman
tevbe edip Allah’ın kendilerinin günahlarını
bağışlamasını isteyip sana gelseler ve Rasûl de onlar
için istiğfarda bulunsaydı, mutlaka Allah’ı çok affedici ve
merhamet edici bulurlardı.Hayır! Rabbine yemîn olsun ki (Ey Peygamber!)
Onlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda (hayatta
iken) seni, (vefatından sonra da sünnetini) hakem
kılıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir
sıkıntı duymadan ve ona tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça îmân etmiş olmazlar.” (Nisa Sûresi: 60-65).

Allah Teâlâ
bu âyetlerde îmân ettiklerini iddiâ edenlerin, münâfıklar
olduklarını şu sıfatlarla nitelendirmiştir:

Birincisi:

Onlar,
kendi aralarında hüküm vermesi için Tâğût’a başvurmak isterler.
Tâğût ise; Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in
hükmüne aykırı hareket eden herkestir. Çünkü Allah
Teâlâ’nın ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in hükmüne
aykırı hareket etmek, hüküm ve dönüş, yalnızca
kendisine âit olan Allah Teâlâ’nın hükmüne tuğyan (haddi aşmak)
ve ona bir saldırıdır.

Nitekim
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

أَلا لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ
اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
[ سورة الأعراف من الآية:
٥٤]

“Biliniz ki yaratma ve emretme (mülk ve tasarruf hakkı), yalnızca O’na
aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, (her türlü noksanlıklardan)
münezzehtir.” (A’râf Sûresi: 54).

İkincisi:

Onlara, kendi aralarında hüküm vermesi içinAllah Teâlâ’nın indirdiğine ve elçisi Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘in sünnetine
başvuralım, denildiğinde, bundan yüz çevirirler.

Üçüncüsü:

Onlar, elleriyle işledikleri yüzünden başlarına
bir belâ gelince, yaptıklarının hemen akabinde gelip (bu amelleriyle)
sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istediklerini ısrarla
söylemeleridir. Günümüzde İslâm’ın hükümlerini reddedip
İslâm’ın hükümlerine aykırı beşerî kanunlarla hükmeden
ve bunun iyilik ve çağın gereklerine en uygun olduğunu iddiâ
eden kimseler gibi…

Sonra Allah Teâlâ, bu sıfatlara sahip olan ve îmân
ettiklerini iddiâ edenleri şiddetle uyarmış ve onların
kalplerinde olanı ve söylediklerine aykırı olan
şeyleri bildiğini belirtmiş ve Peygamberi Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘e de onlara nasihat etmesini ve onlara etkileyici söz
söylemesini emretmiştir.

Sonra Allah Teâlâ, Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i
göndermesinin hikmetini açıklamış, onun kendisine itaat
edilen ve uyulan kimse olmasını, fikirleri ne kadar güçlü olursa
olsun, anlayışları ne kadar geniş olursa olsun, insanlar arasında
kendisinden başka hiç kimseye itaat edilmemesini ve hiç kimseye uyulmamasını
istemiştir.

Ardından Allah Teâlâ rububiyetine yemîn ederek,
rubûbiyet çeşitlerinin en has olanı ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in elçiliğinin doğru olduğuna işâret eden şeyi
içeren, şu üç şey olmadan Rasûlüne îmânın olamayacağının
üzerinde durmuştur:

Birincisi:

Her türlü anlaşmazlıkta hüküm vermesi için, Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in hükmüne başvurulmalıdır.

İkincisi:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in verdiği
hüküm ile gönülleri ferah bulmalı ve içlerinde hiçbir
sıkıntı olmamalıdır.

Üçüncüsü:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in verdiği
hükme tam teslimiyet gösterilmeli ve onun hükmü gecikmeksizin
(beklemeksizin) ve ondan sapmaksızın uygulanmalıdır.

İkinci Bölüm: Onun kâfir, zâlim ve fâsık
olduğuna delâlet eden âyetler

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ
اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ[ سورة المائدة من الآية: ٤٤]

“… Kim, Allah’ın
indirdiği hükümlerle hükmetmez (ya da hükümleri değiştirir veya gizlerse veyahut da inkâr eder)se
işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.”(Mâide Sûresi: 44).

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ
اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ[ سورة المائدةمن
الآية:
45]

“…
Kim, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar,
zâlimlerin tâ kendileridir.”(Mâide Sûresi: 45).

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ
اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْفَاسِقُونَ[ سورة المائدةمن الآية:
47]

“…
Kim, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar,
fâsıkların tâ kendileridir.” (Mâide Sûresi: 47).

Soru:

Bu üç vasıf, bir kimsede biraraya gelebilir mi? Yani
Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen herkes, aynı
anda hem kâfir, hem zâlim, hem de fâsık olabilir mi? Çünkü Allah
Teâlâ aşağıdaki iki âyette kâfirleri zulûm ve fıskla
nitelendirerek şöyle buyurmuştur:

وَالْكَافِرُونَ هُمْ الظَّالِمُونَ[ سورة البقرة من الى
الاية:
٢٥٤]

“…Kâfirler, zâlimlerin tâ
kendileridir.” (Bakara Sûresi: 254).

Ve Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ
وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ[ سورة التوبة من الآية:
٨٤]

“…Çünkü onlar,
Allah’ı ve elçisini inkâr ettiler ve fâsıklar olarak
öldüler.” (Tevbe Sûresi: 84).

Buna
göre Allah
Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen herkes, aynı anda hem
kâfir, hem zâlim, hem de fâsık olabilir mi? Yoksa bu vasıflarda
bulunan kimselerin konumları, Allah Teâlâ’nın indirdiği
hükümlerle hükmetmemelerine götüren sebebe göre mi değişir?

Bu ikinci görüş, bana göre doğruya en
yakın olan görüştür. Yine de en doğrusunu Allah Teâlâ
bilir.

Buna göre şöyle diyebiliriz:

– Her kim, Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümleri
hafife alarak veya onları hakir görerek veyahut o hükümlerden
başkasının insanlar için daha uygun ve daha faydalı
olduğuna inanarak Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmezse,
İslâm dîninden çıkar, kâfir olur.

Nitekim bazı kimseler, bir hayat metodu olsun ve o
yolda yürüsünler diye insanlar için İslâm hükümlerine aykırı da
olsa kanunlar koymaktadırlar. Çünkü bu kimseler, İslâm
hükümlerine aykırı bu kanunları koyarlarken onların
insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna
inandıklarından dolayıdır.

Akıl ve selim fıtrat ile bilindiği gibi insan,
bir metottan ona aykırı olan başka bir metoda geçerken,
geçtiği metodun daha üstün olduğuna ve terkettiği metodun da bozuk
olduğuna inanır.

– Her kim, Allah Teâlâ’nın indirdiği hükümleri
hafife almaz, onları hakir görmez ve o hükümlerden başkasının
insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna inanmazsa, fakat hüküm
verdiği kimseden nefsi için intikam almak veya buna benzer amaçla Allah
Teâlâ’nın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, bu kimse zâlimdir, fakat kâfir
değildir.Bu kimsenin yaptığı zulmün mertebesi (derecesi)
hakkında hüküm verdiği kimse ve hükmün vesilelerine göre
farklılık arzeder.

– Her kim de, Allah Teâlâ’nın indirdiği
hükümleri hafife almaz, onları hakir görmez ve o hükümlerden
başkasının insanlar için daha uygun ve daha faydalı olduğuna
inanmazsa, fakat hakkında hüküm verdiği kimseyi kayırmak veya rüşvet
almak gibi, dünya malından bir şey
karşılığında Allah Teâlâ’nın indirdiği
hükümlerle hükmetmezse, bu kimse fâsıktır, fakat kâfir değildir.Bu
kimsenin yaptığı fıskın mertebesi (derecesi)
hakkında hüküm verdiği kimse ve hükmün vesilelerine göre
farklılık arzeder.

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet
etsin- Allah’ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini
(Allah’ın haram kıldıklarını helal, helal
kıldıklarını da haram kıldıkları hükümlerde
onlara itaat ederek onları) Rabler edinen kimselerin iki kısım
olduklarını belirterek şöyle demiştir:

“Birincisi:

Bilmeleri gerekir ki onlar,hahamların ve rahiplerin
Allah Teâlâ’nın dînini değiştirmeleri fiilinde onlara uymakta,
bildikleri halde, rasûlün (peygamberin) dînine aykırı hareket
ettiklerini, başlarında bulunanlara uyarak Allah Teâlâ’nın haram
kıldığının helal olduğuna, helal
kıldığının da haram olduğuna, inanmaktadırlar.
İşte bu, küfürdür. Allah Teâlâ ve elçisi -sallallahu aleyhi ve sellem-
bunu şirk saymıştır.

İkincisi:

Onların, haramı helal saymak ve helalı haram
saymaktaki inanç ve îmânlarının sâbit olmasıdır -Şeyhulislâm
İbn-i Teymiyye’den nakledilen ibâre aynen böyledir-. Fakat onlar,
Allah Teâlâ’ya isyan etmekte hahamlara ve rahiplere itaat etmişlerdir.Müslümanın,
onların günah olduğuna inandığı halde günahlar
işlemesi gibi. Bunların hükmü ise, günah işleyen kimselerin
hükmü gibidir.”

Bkz: (Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn
-Allah ona rahmet etsin-‘in:

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android