İndir
0 / 0
1269807/01/2009

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in: “Biliniz ki bana, Kur’an ve onun benzeri verildi.” Sözü ne anlama gelmektedir?

Soru: 128162

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in: “Biliniz ki bana, Kur’an ve onun benzeri verildi.” Sözünün anlamı nedir?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd, yalnızca Allah’adır.

“Bu hadis, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-‘den sâbit olarak gelen sahih hadislerdendir.

Hadiste geçen
… وَمِثْلَهُ
مَعَهُ…
anlamı: Yani Allah
Teâlâ, O’na Kur’an’dan başka bir vahiy vermiştir ki, o da Kur’an’ı
tefsir eden ve anlamını açıklayan sünnettir.

… وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ
لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

[سورة النحل من الآية :44 ]

“(Ey elçi!) Sana da Zikri (Kur’an’ı) indirdik ki insanlara
kendileri için indirileni açıklayasın, ta ki düşünüp
öğüt alsınlar.”[1]

Dolayısıyla Allah Teâlâ
O’na Kur’an’ı vahyettiği
gibi, sünneti de vahyetmiştir. Sünnet; namaz, zekât, oruç, hac, dîn ve
dünya işleri gibi konularla ilgili olarak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-‘den sâbit olan hadislerdir. Buna göre sünnet; Allah
Teâlâ’nın,risâleti kemâle erdirmek
ve tebliği tamamlamak için Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e
vahyettiği ikinci vahiydir.

Sünnet;
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in, söz, fiil ve takriri
(onayı) ile ümmetine açıkladığı hadisleridir.

Örneğin
şu sözlerinde olduğu gibi:

إنَّمَا
الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى, فَمَنْ
كَانَتْ هِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ
وَرَسُولِهِ,فَهِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ,وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ
إلَى دُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ امْرَأَةٍ
يَتَزَوَّجُهَا, فَهِجْرَتُهُ إلَى مَا هَاجَرَ
إلَيْهِ
[متفق عليه]

“Ameller, ancak niyetlere göre geçerlilik
kazanır. Herkes ancak (ameliyle) niyet
ettiğinin karşılığını alır. Kimin hicreti,
(niyet ve kasıt olarak) Allah ve elçisi için ise, onun hicreti (sevap
ve ecir olarak) Allah ve elçisi içindir. Kimin de hicreti dünyadan bir
menfaat elde etmek ya da bir kadınla evlenmek için ise, onun da hicreti,
hicret ettiği gâye içindir.”[2]

لاَ
يَقْبَلُ اللَّهُ صَلاةَ أَحَدِكُمْ إذَا أَحْدَثَ حَتَّى يَتَوَضَّأَ.
[رواه
البخاري]

“Biriniz (önden ve arkadan çıkan şeyler gibi, abdesti bozan
şeylerle) abdesti bozulunca, abdest almadıkça, Allah onun
namazını kabul etmez.”[3]

لاَ تُقْبَلُ صَلاَةٌ بِغَيْرِ طُهُورٍ وَلاَ صَدَقَةٌ مِنْ
غُلوُلٍ.

[ رواه مسلم
]

“Abdestsiz
namaz ve
(savaşta elde edilen)

ganîmetten
çalınan maldan verilen sadaka kabul olunmaz.”[4]


الصَّلَوَاتُ الخَمْسُ،
وَالجُمُعَةُ إِلَى الجُمُعَةِ، كَفَّارَاتٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ، مَا لَمْ تُغْشَ
الكَبَائِرُ.
[رواه مسلم]

“Büyük
günahlar işlemeyi kasdetmediği sürece, beş vakit namazlar ile
Cuma namazı, öteki Cuma’ya kadar arada işlenen
(küçük)
günahlara keffârettir.”[5]

Bunun gibi
kulların ihtiyaç duydukları her konuda ve Allah -azze ve celle-‘nin
kitabı Kur’an-ı Kerim’in tefsiri hakkında daha nice sahih
hadisler vardır. -Allah’ın salât ve selâmı, O’nun üzerine
olsun-.

Bu vahiy
(yani sünnet); Allah Teâlâ’nın kendisine vahyettiği, Nebi -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘in de onu ümmetine haber verip beyan ettiği bir
vahiydir. Dolayısıyla sünnet;anlam olarak Allah Teâlâ’dan bir vahiydir. Fakat Nebi -sallallahu aleyhi
ve sellem-‘in sözüdür.

Nitekim
yukarıda geçen şu hadiste olduğu gibi:

إنَّمَا
الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى, فَمَنْ
كَانَتْ هِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ
وَرَسُولِهِ,فَهِجْرَتُهُ إلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ,وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ
إلَى دُنْيَا يُصِيبُهَا أَوْ امْرَأَةٍ
يَتَزَوَّجُهَا, فَهِجْرَتُهُ إلَى مَا هَاجَرَ
إلَيْهِ
[متفق عليه]

“Ameller, ancak niyetlere göre geçerlilik
kazanır. Herkes ancak (ameliyle) niyet
ettiğinin karşılığını alır. Kimin
hicreti, (niyet ve kasıt olarak) Allah ve elçisi için ise, onun
hicreti (sevap ve ecir olarak) Allah ve elçisi içindir. Kimin de hicreti
dünyadan bir menfaat elde etmek ya da bir kadınla evlenmek için ise, onun
da hicreti, hicret ettiği gâye içindir.”[6]

البَيِّعَانِ بِالخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا، فَإِنْ
صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا، وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا
مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا.
[رواه البخاري ومسلم]

“Satıcı
ile alıcı birbirlerinden ayrılmadıkları sürece
(yaptıkları
alışveriş işlemini bozmakta) muhayyerdirler.Eğer
onlar doğru söyler ve (gerekli) açıklamalarda
bulunurlarsa, alışverişleri bereketlendirilir. Eğer yalan
söyler ve (eşya ile paranın kusurları gibi,
açıklanması gereken şeyleri) gizlerlerse,
alışverişlerinin bereketi yok edilir.”[7]

Yine,
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Rabbi -azze ve celle-‘den rivâyet
ettiği Kudsî hadisler de O’na verilen ikinci vahyin kapsamına girer. Dolayısıyla
Kudsî hadisler de bir vahiydir ve Allah Teâlâ’nın sözlerindendir. Fakat
Kudsî hadisler, Kur’an hükmünde değildir.

Kudsî hadise
örnek, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in, Rabbi -azze ve
celle-‘den rivâyet ettiği şu hadistir:

يَا عِبَادِي! إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي،
وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا، فَلَا تَظَالَمُوا، يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ
ضَالٌّ إِلَّا مَنْ هَدَيْتُهُ، فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ، يَا عِبَادِي!
كُلُّكُمْ جَائِعٌ إِلَّا مَنْ أَطْعَمْتُهُ، فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ، يَا
عِبَادِي! كُلُّكُمْ عَارٍ إِلَّا مَنْ كَسَوْتُهُ، فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ،
يَا عِبَادِي! إِنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَأَنَا أَغْفِرُ
الذُّنُوبَ جَمِيعًا، فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ، يَا عِبَادِي! إِنَّكُمْ
لَنْ تَبْلُغُوا ضَرِّي فَتَضُرُّونِي وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي، فَتَنْفَعُونِي،
يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ
كَانُوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا زَادَ ذَلِكَ فِي
مُلْكِي شَيْئًا، يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإِنْسَكُمْ
وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ، مَا نَقَصَ ذَلِكَ
مِنْ مُلْكِي شَيْئًا، يَا عِبَادِي! لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ
وَإِنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ فَسَأَلُونِي فَأَعْطَيْتُ
كُلَّ إِنْسَانٍ مَسْأَلَتَهُ، مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إِلَّا كَمَا
يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إِذَا أُدْخِلَ الْبَحْرَ، يَا عِبَادِي! إِنَّمَا هِيَ
أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ، ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إِيَّاهَا، فَمَنْ وَجَدَ
خَيْرًا، فَلْيَحْمَدِ اللهَ، وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ، فَلَا يَلُومَنَّ
إِلَّا نَفْسَهُ.
[رواه مسلم]

“Ey kullarım! Ben nefsime
zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım.
Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.

Ey kullarım! Hidâyet verdiklerim dışında hepiniz
(doğru yoldan)
sapmışlarsınız. Öyleyse benden hidâyet isteyin ki size
hidâyet edeyim!

Ey kullarım! Benim yedirdiklerim dışında hepiniz
açlarsınız. Öyleyse benden yiyecek isteyin ki size yiyecek
vereyim!

Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz
çıplaklarsınız! Öyleyse benden giyinme talep edin ki sizi
giydireyim!

Ey kullarım! Siz gece ve gündüz günah işliyorsunuz. Ben ise bütün
günahları affediyorum. Öyleyse benden mağfiret isteyin ki sizi
bağışlayayım.

Ey kullarım! Bana  zarar verme mevkiine
ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama
mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat
sağlayasınız.

Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz;
insanlarınız ve cinleriniz hepsi de sizden en muttaki bir
insanın kalbi üzere  olsaydınız, bu benim mülkümde hiç bir
şeyi zerre miktar artırmazdı.

Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz;
insanlarınız ve cinleriniz, sizden en fâcir (günahkâr) bir kimsenin kalbi üzere
olsaydınız, bu benim mülkümden zerre kadar bir şey eksiltmezdi.

Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz;
insanlarınız ve cinleriniz bir düzlükte toplanıp bana talepte
bulunsaydınız, ben de her insana istediğini verseydim, bu, benim
nezdimde olandan, iğnenin denize batırıldığı
zaman meydana gelen eksilme kadar bir noksanlık ancak meydana getirirdi.

Ey kullarım! Bunlar sizin  amelleriniz, onları sizin için
sayıyorum. Sonra bunların
karşılığını  size vereceğim.
Öyleyse sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allah’a
hamd etsin. Kim de hayır değil de başka bir şey bulursa,
kendinden başka bir şeyi kınamasın (başına geleni kendinden bilsin).”[8]

Bütün bunlar, Allah Teâlâ’nın şu
sözü kapsamına girer:

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى * مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ
وَمَا غَوَى * وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

[سورة النجم الآيات: 1-4]

“Battığı zaman yıldıza andolsun
ki, arkadaşınız (Muhammed
-sallallahu aleyhi ve sellem- haktan) sapmadı ve azmadı. O (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-) hevâsına
göre konuşmaz. O (Kur’an ve sünnet), vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.”[9],[10]


[1]
Nahl Sûresi: 44


[2]
Buhârî, hadis no: 54, Müslim, hadis
no: 1907/155


[3]
Buhârî, hadis no: 6954. Müslim, hadis
no: 2/225


[4]
Müslim


[5]
Müslim, hadis no: 233


[6]
Buhârî, hadis no: 54, Müslim, hadis
no: 1907/155


[7]
Buhârî ve
Müslim


[8]
Müslim,
Ebu Zer’den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet etmiştir.


[9]
Necm
Sûresi: 3-4


[10]
“Mecmû’ Fetâvâ İbn-i
Baz”, c: 25, s: 58-61

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android