0 / 0

Ölüden şefaat dilemek veya ona yalvarmak câiz midir?

Soru: 153666

Kabrinin yanında ölüye yalvarmanın ve ondan şefaat dilemenin hükmü nedir?

Bunu yapan kimse, ölünün kabrinin yanında olduğu zaman, ölünün kendisini işittiğine inanıyorsa ve bu konuda Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Bedir savaşında cesetleri kör kuyuya atılan müşriklerle konuşması gibi birtakım delilleri gösteriyorsa ve yaptığı davranışın, câhiliye dönemindeki müşriklerin yaptıkları şeye tamamen aykırı olduğunu, zirâ Mekkeli müşriklerin, kendi putlarına taptıklarını, oysa kendisinin ölüden kendisi için duâ etmesini istediğini, ölüye yalvarmadığını iddiâ etmektedir.

Bu kimsenin, bu davranışı büyük şirk midir?

Bu meselede birden fazla görüş var mıdır?

Bu konuda sizden delille birlikte açıklama yapmanızı ricâ ediyorum.

Cevap metni

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd, yalnızca Allah’adır.

Ölüden, özellikle dekabrinin yanında kendisine duâ veya şefaat etmesini talep etmek câizdeğildir. Çünkü kabrinin yanında ölüye daha çokbağlanmasına sebep olur. Bu davranış çirkin bir bid’at olupşirke götüren ve Allah’ın dışındakilerdenistemeye sebep olur. Bazen bu durum, onu dînden çıkaran büyük şirkekadar götürebilir.Ölüye çok bağlı kalmaları sebebiyleçoğu zaman bu insanlardan meydana gelen şirk, işte bu büyükşirktir.

Şefaat, yaratılanlardandeğil de sadece Allah Teâlâ’dan talep edilir. Allah Teâlâ salihkullarından dilediği ve râzı olduğu kimselere şefaatetme iznini verir. Bu şefaat de sadece kıyâmet günü olur.

Nitekim Allah Teâlâ bu konudaşöyle buyurmuştur:

(( وَيَعْبُدُونَمِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لا يَضُرُّهُمْ وَلا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاءِشُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ..) [ سورة يونس من الآية:18]

“Onlar (müşrikler), Allah’ı bırakıpkendilerine zarar ve fayda vermeyen şeylere ibâdet ediyor ve: ‘Bunlar,bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir’ diyorlar.”[1]

AllahTeâlâ başka bir âyette şöyle buyurmuştur:

أَمِاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ شُفَعَاءَ قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لا يَمْلِكُونَشَيْئاً وَلا يَعْقِلُونَ * قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعاً لَهُ مُلْكُالسَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ… [ سورة الزمر من الآيتين:43-44]

“Yoksaonlar (müşrikler), Allah’ın dışında(taptıklarıputları) şefaatçilermi edindiler? (Ey elçi! Onlara) deki: (Putlar) hiçbirşeye sahip değillerse ve (sizin onlara tapmanızı) düşünemiyor olsalar da mı? (Ey elçi! Omüşriklere) de ki: Şefaat tümüyle Allah’a âittir. Göklerinve yerin mülkü O’nundur…”[2]

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

…وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْمِيرٍ * إِنْتَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْوَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ [ سورة فاطر الآيتين:13-14]

“O’nu (Allah’ı)bırakıp da kendilerine ibâdet ettikleriniz, bir çekirdek zarına[3] bile sahip olamazlar.Eğer onları (putları) çağırırsanız(onlara yalvarsanız),sizin çağırmanızı(yalvarmanızı)işitmezler.Faraza işitseler bile,size cevap veremezler. Kıyâmet günü de onlar sizin ortakkoşmanızı reddederler.(Bu gerçeği) sana,her şeyden haberdâr olan (Allah) gibi hiç kimse haberveremez.”[4]

Enes b. Mâlik’ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyetolunduğuna göre o şöyle demiştir:

أَنَّعُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ كَانَ إِذَا قَحَطُوا اسْتَسْقَى بِالْعَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَقَالَ: اللَّهُمَّإِنَّا كُنَّا نَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِنَبِيِّنَا فَتَسْقِينَا وَإِنَّانَتَوَسَّلُ إِلَيْكَ بِعَمِّ نَبِيِّنَا فَاسْقِنَا، قَالَ: فَيُسْقَوْنَ.[رواه البخاري ]

“Halk kıtlığamaruz kaldığındaÖmer b. Hattâb -Allah ondan râzı olsun-,Abbas b. Abdulmuttalib ile istiskâda bulunarak:

-Allahım!Nebimizile sana tevessül ederdik de bize yağmur verirdin. (Şimdi O hayatta olmadığı için) Nebimizin amcasıile sana tevessül ediyoruz, bize yağmur ver! derdi.

Enes der ki:

-Bunun üzerine yağmur yağar ve halk suya kavuşmuşolurdu.”[5]

Şayet ölülerden şefaat talep etmek ve onlarla tevessül etmekcâiz olsaydı, sahâbe -Allah onlardan râzı olsun-, Nebi -sallallahualeyhi ve sellem-‘i bırakıp da şefaatçi olması içinamcası Abbas -Allah ondan râzı olsun- ile tevessül etmezlerdi.

Bu, eski ve yeni bütün âlimlerin üzerinde ittifak ettikleri bir husustur.Bukonuda aralarında hiçbir görüş ayrılığıyoktur. Bu konuda muhalefet edenler ise, görüşlerine itibar edilmeyenbid’at ehlinden bazı kimselerin görüşleridir.

İlim ehlinden nakledilen görüşlerden bazılarışunlardır:

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konudaşöyle demiştir:

“Şer’î kabir ziyâretinde hayatta olanın, ölmüşkimseye hiçbir ihtiyacı, ondan isteme ve onunla tevessül etme gereğiyoktur. Aksine kabir ziyâretinde ölüye duâ etmek gibi, hayattaolanın, ölmüş kimseye faydası vardır. Allah Teâlâ buna(ölüye), şunun (hayatta olanın) duâsı ve ona iyiliktebulunması sebebiyle ölmüş kimseye merhamet eder ve hayattaolanın bu ameli ile de ona sevap verir.”[6]

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- yineşöyle demiştir:

“Bazı insanların yapmakta oldukları melekler veyaölmüş nebiler ve salih kimseler gibi, yaratılmışlarayalvarıp yakarmak.

Meryem’e veya başkasına yalvarıp yakarmak ve ölülerdenAllah katında kendilerine şefaat etmelerini talep etmek gibi, nebilerdenhiçbirisi bunun için gönderilmemiştir.”[7]

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- yineşöyle demiştir:

“İkincisi:

Ölmüş birisine veya nebilerden ve salihlerden birisineşöyle denilmesi:

-Benim için Allah’a duâ et!

-Bizim için Rabbine duâ et!

-Bizim için Allah’tan iste!

Nitekim Hıristiyanlar, Meryem’e ve başkasına böyle seslenirler.

Yine bunun câiz olmadığı veümmetin selefinden kimsenin yapmadığı bid’atlardan olduğukonusunda hiçbir âlim şüphe etmemiştir. İster duâ olsun, istersebaşka bir şey olsun, ölülerden bir şey talep etmekmeşrû değildir.

İmam Mâlik’in Muvatta’ında rivâyetolunduğuna göre İbn-i Ömer -Allah ondan ve babasındanrâzı olsun- (Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Ebu Bekir veÖmer’in kabirlerini ziyâret ederken):

“Esselâmu aleyke yâ Rasûlallah! Esselâmualeyku yâ Ebâ Bekr! Esselâmu aleyke yâ ebetî!” der, sonra oradanayrılırdı.

Abdullah b. Dînâr’dan rivâyet olunduğunagöre o şöyle demiştir:

رَأَيْت عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ يَقِفُ عَلَى قَبْرِ النَّبِيِّ صَلَّىاللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيُصَلِّي عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِوَسَلَّمَ وَيَدْعُو لِأَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ.

“Abdullahb. Ömer’i, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in kabrinin yanındadurup Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e salât getirirken, Ebu Bekir veÖmer’e duâ ederken gördüm.”

Aynı şekilde Enes b. Mâlik vebaşkasından nakledildiğine göre onlar da Nebi -sallallahualeyhi ve sellem-‘e selâm verirlerdi. Duâ etmek istediklerinde kıbleyeyönelirler ve Allah Teâlâ’ya duâ ederlerdi, Nebi -sallallahu aleyhi vesellem-‘in kabrine yönelerek duâ etmezlerdi.

Dört mezhep imamı, Mâlik, EbuHanife, Şâfiî ve Ahmed ile diğer İslâm önderlerinin bukonuda izledikleri yol;bir kimse Nebi-sallallahu aleyhi ve sellem-‘e selâm verip kendisi için duâ etmekistediğinde kıbleye yönelirdi.”[8]

Değerli âlim Abdulaziz b. Baz -Allah onarahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

“Ne Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den,ne de başka ölülerden şefaat talep etmek câiz değildir.Çünkü ölüden hiçbir şey talep edilmez. Eğer müslümanolarak ölmüşse, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in şu emrigereği ona sadece duâ edilir ve rahmet okunur:

‘Kabirleri ziyâret edin. Çünkü kabirziyâreti size âhireti hatırlatır.”

Kim, Hüseyin’in veya Hasan’ın veyahut damüslümanlardan başka birisinin kabrini ziyâret ederse, diğermüslümanların kabirlerini ziyâret ederken yaptığı gibi onaduâ eder, rahmet okur ve onun için Allah’tan istiğfarda bulunur. Sünnetolan budur. Kabirlerdekilere yalvarıp yakarmak veya onlardan yardımdilemek veyahut da şefaat talep etmek için kabirleri ziyâret etmeyegelince, bu münker olan davranışlardandır, hatta büyükşirktir.”[9]

Değerli âlim Abdulaziz b. Baz -Allah onarahmet etsin- yine şöyle demiştir:

“Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-‘den şefaat talep etmek, hiç kimseye câizdeğildir.Çünkü şefaat, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nınmülküdür. Bu sebeple şefaat, sadece Allah Teâlâ’dan talep edilir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöylebuyurmuştur:

قُلْلِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعاً لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ… [ سورةالزمر من الآيتين: 44]

“(Ey elçi! O müşriklere) deki: Şefaat tümüyle Allah’a âittir. Göklerinve yerin mülkü O’nundur…”[10]

Bunagöreşefaat talep ederken şöyle dersin:

-Allahım! Nebin Muhammed’i bana şefaatçikıl.

-Allahım! Meleklerini bana şefaatçi kıl.

-Allahım! Mü’min kullarını banaşefaatçi kıl.

-Allahım! Çocuklarımı banaşefaatçi kıl.

Ölülere gelince, ister nebiler olsunlar, istersenebilerin dışında başka kimseler olsunlar, onlardan neşefaat, ne de başka hiçbir şey talep edilemez.”[11]

Değerli âlim Salih el-Fevzân bu konuda şöyledemiştir:

“(Bazı kimselerin)bağlanıp kaldıkları şüphelerden birisi de şefaatkonusudur.

Onlar diyorlar ki:

“Biz, Allah’ı bırakıp daevliyâ ve salihlerden ihtiyaçlarımızı gidermelerini istemiyoruz.Fakat biz, onların, Allah katında bize şefaatçiolmalarını istiyoruz.Çünkü onlar, salah ehli ve Allahkatında makam sahibi kimselerdir.Dolayısıyla biz, onlarınmakamları ve şefaatleri ile Allah’tan istiyoruz.”

Onlara cevap olarak şöyle deriz:

Şüphesiz bu söz, Mekkeli müşriklerinüzerinde bulundukları küfür ve şirki haklı göstermek içindaha önce söylemiş oldukları sözünaynısıdır. Oysa Allah Teâlâ onları kâfir saymışve onları müşrikler olarak adlandırmıştır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöylebuyurmuştur:

(( وَيَعْبُدُونَمِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لا يَضُرُّهُمْ وَلا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاءِشُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ..) [ سورة يونس من الآية:18]

“Onlar (müşrikler), Allah’ı bırakıpkendilerine zarar ve fayda vermeyen şeylere ibâdet ediyor ve: ‘Bunlar,bizim Allah katındaki şefaatçilerimizdir’ diyorlar.”[12],[13]

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Bedir günüöldürülen ve cesetleri eski bir kuyuya atılan Mekkeli müşriklerinileri gelenlerinin cesetlerine hitap etmesine gelince, bu, Nebi -sallallahualeyhi ve sellem-‘e âit özel bir durumdur. O da hem hayatta iken, hem deöldükten sonra küfrü ve kâfirlere zilleti göstermek ve onlarıaşağılamak içindir.

Katâde şöyle demiştir:

“Allah Teâlâ, onları azarlamak, zelîlkılmak, onlardan hıncını almak, onları kederlendirmekve pişman etmek için elçisi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘insöylediklerini işittirmek için onları diriltmiştir.”[14]

Bu sebeple Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Mekkelimüşriklerin ileri gelenlerinin cesetlerine hitap etmesini, Rablerikatında ölülerden şefaat talep etmeye ve onlara yalvarmayakıyaslamak doğru değildir. Hatta bu kıyas, en fasit ve enkötü kıyastır.

İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonuâlimleri bu konuda şöyle demişlerdir:

“İnsan öldüğü zaman, işitmeduyusu da kaybolup gider. Dünyadaki sesleri idrak edemez, dünyadakilerinkonuşmalarını da işitemez.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöylebuyurmuştur:

وَمَايَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُوَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ [ سورة فاطر الآية:٢٢ ]

“Ölülerle diriler (kalplerin îmânla yaşaması ile kalplerin küfürle ölmesi) de bir değildir. ŞüphesizAllah, dilediğine işittirir.(Fakat ey Nebi!) Sen kabirlerdeolanlara (ölülere)işittiremezsin!”[15]

Allah Teâlâ, bu âyette, elçisiMuhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in İslâm’a dâvet edip de O’nunçağrısını işitmeyen kimseleri ölülerebenzetmiştir.

Buna göre işitmeyenlersınıfına dahil edilen ölüler, Rasûlullah -sallallahu aleyhive sellem-‘in çağrısına kulaklarını tıkayarakO’nun dâvetine icâbet etmeyen ve: “Kalplerimizkılıflıdır (örtülüdür)” diyen inatçı kâfirlerden dahaönce gelirler.

Bunun içindir ki Allah Teâlâonlar hakkında şöyle buyurmuştur:

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مَايَمْلِكُونَ مِنْ قِطْمِيرٍ * إِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْسَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْوَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ [ سورة فاطر الآيتين:13-14]

“İşte (bütün bunlarıyapan) Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’na âittir.O’nu (Allah’ı) bırakıp da kendilerine ibâdet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile sahip olamazlar.Eğer onları (putları) çağırırsanız (onlara yalvarsanız), sizin çağırmanızı (yalvarmanızı)işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyâmet günü de onlar sizinortak koşmanızıreddederler. (Bu gerçeği)sana, her şeyden haberdâr olan (Allah) gibi hiç kimsehaber veremez.”[16]

Bedir savaşındacesetleri eski bir kuyuya atılan kâfirlerin ölülerinin, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in onlara seslenmesini işitmesine ve Bedir’dekieski kuyunun başında durup onlara:

هَلْ وَجَدْتُمْ مَاوَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا؟ فَإِنَّا وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا.

“Rabbinizinsize vâdettiğini gerçekbuldunuz mu? Biz, Rabbimizin bizevâdettiğini gerçek bulduk.”

Ve eskikuyuya atılan müşriklerin ölülerine seslenmesini garipkarşılayan ashâbına:

وَالَّذِي نَفْسُمُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَاأَقُولُ مِنْهُمْ.

“Muhammed’in nefsi elinde olanAllah’a yemîn olsun ki, sizbenim onlara söylediklerimi işitmezsiniz!”

Buyurmasına gelince, budurum, Allah Teâlâ’nın, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e haskıldığı bir özelliktir. Dolayısıyla bu,(yukarıda zikredilen) delil ile genel durumdan ayrı tutulmuştur.Aynı şekilde ölünün, kabre konulduktan sonra kendisinincenazesini teşyi etmeye gelenlerin kabristandan ayrılırkenonların ayak seslerini işitmesi de, bu genel durumdan ayrıtutulmuştur.

Yine Rasûlullah -sallallahualeyhi ve sellem-‘in:

Nitekim Ebu Hureyre’den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ أَحَدٍ يُسَلِّمُ عَلَيَّ إِلَّا رَدَّ اللَّهُعَلَيَّ رُوحِي حَتَّى أَرُدَّ عَلَيْهِ السَّلامَ. [ رواه أبو داود بإسناد حسن ]

“Kim, bana selâm verirse, onun selâmını almam etmem içinAllah mutlaka bana rûhumu iâde eder.”[17]

Emri de bu genel durumdanayrı tutulmuştur.”[18]

Buna göre aslolan;ölünün işitmemesidir. Çünkü o ölmüştür.Dolayısıyla ruhunun gitmesiyle onun işitmesi, görmesi vekonuşması da artık fonksiyonunu kaybetmiştir. Fakathakkında sahih delil gelen durumlar bunun dışındadır.

Değerli âlim Muhammed b.Salih el-Useymîn’e -Allah ona rahmet etsin-:

“Ölülerinişitip-işitmemesi konusunda tercihli görüşhangisidir?” diye sorulmuş, bunun üzerine o şöyle cevapvermiştir:

“Bu konuda tercihligörüş; sünnette gelen delildir. Bu sâbittir ve bunda birkarmaşık durum yoktur.

Nitekim hadisteşöyle gelmiştir:

الْعَبْدُ إِذَاوُضِعَ فِي قَبْرِهِ وَتُوُلِّيَ وَذَهَبَ أَصْحَابُهُ حَتَّى إِنَّهُ لَيَسْمَعُقَرْعَ نِعَالِهِمْ، أَتَاهُ مَلَكَانِ فَأَقْعَدَاهُ فَيَقُولاَنِ لَهُ: مَاكُنْتَ تَقُولُ فِي هَذَا الرَّجُلِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم ؟ فَيَقُولُ:أَشْهَدُ أَنَهُ عَبْدُ اللهِ وَرَسُولُهُ. فَيُقَالُ: انْظُرْ إِلَى مَقْعَدِكَمِنَ النَّارِ! أَبْدَلَكَ اللهُ بِهِ مَقْعَدًا مِنَ الْجَنَّةِ. قَالَ النَّبِيُّصلى الله عليه وسلم: فَيَرَاهُمَا جَمِيعًا، وَأَمَّا الْكَافِرُ أَوِ الْمُنَافِقُفَيَقُولُ: لاَ أَدْرِي كُنْتُ أَقُولُ مَا يَقُولُ النَّاسُ. فَيُقَالُ: لاَدَرَيْتَ وَلاَ تَلَيْتَ. ثُمَّ يُضْرَبُ بِمِطْرَقَةٍ مِنْ حَدِيدٍ ضَرْبَةًبَيْنَ أُذُنَيْهِ فَيَصِيحُ صَيْحَةً يَسْمَعُهَا مَنْ يَلِيهِ إِلَّا الثَّقَلَيْنِ.[ رواه البخاري ]

“Kul, kabrine konulduğu ve arkadaşları geri dönüp gittiklerinde onların ayakkabılarının sesleriniişitir. İki melek kendisine gelip onu oturtarak:

-Şu adam,Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-hakkında ne derdin? diye sorarlar.

Mü’min:

-Onun, Allah’ın kulu ve elçisi olduğunaşehâdet ederim, diye cevap verir.

Bunun üzerine ona:

-Cehennemdeki yerine bak! Allah, onun yerine sanacennetten bir yer verdi, denilir.

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-buyurdu ki:

-O (cennet ve cehennemdeki) iki makamını birlikte görür. Kâfir veya münâfık ise şöyle cevap verir:

-Bilmiyorum. Ben, insanların dedikleri gibi diyordum.

Bunun üzerine ona şöyle denilir:

Ne hak ve doğru olanıbildin, ne de Kur’an’ıokudun.

Sonra iki kulağınınarasına demir bir balyozla öylevurulunca haykırıpferyat koparır. Öyle ki insanlarve cinler dışında, onlara yakın olan hayvanlar ve meleklerbu feryadı işitirler.”[19]

Yine Nebi -sallallahu aleyhive sellem-‘den sâbit olduğuna göre O, Bedir günü öldürülenmüşriklerin ileri gelenlerinin cesetlerinin başında duruponları azarlamıştır.

Bu durumu görenashâbından Ömer b. hattab -Allah ondan râzı olsun- kendisine:

يَا رَسُولَ اللَّهِ!مَا تُكَلِّمُ مِنْ أَجْسَادٍ لاَ أَرْوَاحَ لَهَا؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلىالله عليه وسلم: وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ. [ رواه البخاري ومسلم ]

“Ey Allah’ın elçisi! Ruhları olmayan (cansız) cesetlerle mi konuşuyorsun? diye sordu.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurdu:

-Muhammed’in nefsi elinde olanAllah’a yemîn olsun ki, sizbenim onlara söylediklerimi işitmezsiniz!”[20]

Yine bunun gibi şuhadiste gelmiştir:

مَا مِنْ أَحَدٍ يُسَلِّمُ عَلَى قَبْرٍ يَعْرِفُهُ فيِالدُّنْيَا إِلاَّ رَدَّ اللَّهُ عَلَيْهِ رُوحَهُ فَرَدَّ عَلَيْهِ السَّلامَ.

“Kim, dünyada (hayatta iken)tanıdığı birisinin kabrinin başında durup da ona selâm verirse, Allah ruhunu ona iâde eder, bunun üzerine o, onun selâmına karşılık verir.”

Bunun dışındaaslolan, ölülerin işitmemesidir. Çünkü ölülerinruhları, bedenlerinden ayrılmıştır. Fakat sünnettegelenlere de îmân etmek gerekir.”[21]

Değerli âlim Muhammed b.Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:

“Fakat ölülerinişittiklerini varsaysak bile, onlar başkalarına faydaveremezler.Yani onlar, (kendisinden Allah’a duâ etmesini isteyen için) Allah’aduâ edemezler, onun için istiğfarda bulunamazlar ve onlara şefaatedemezler.Bunu şu sebeple söyledim:

(Kabirlerde yatanlarayalvarıp yakaran) bu kabirciler, sakın söylediklerimesarılıp: Madem ölüler işitiyorlar, öyleyse bu (kabirdeyatan) Allah’ın veli kullarından birisidir, ondan isteyelim ki o dabizim için Allah’tan istesin veya Allah katında bize şefaat etsin.Sünnette böyle bir şey asla gelmemiştir. Çünkü insan,öldüğü zaman, şu üç şey dışında amel defterikapanır: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim ve kendisine duâ edenhayırlı evlat.” [22]

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Ayrıca bu konuda (6744), (21524)ve (112131) nolu soruların cevaplarına bakabilirsiniz.

[1] Yûnus Sûresi:18

[2] Zümer Sûresi: 43-44

[3] Âyette geçen “Kıtmîr” kelimesi, hurma çekirdeğininüzerindeki ince ve beyaz zar tabakasına denir.

[4] FâtırSûresi: 13

[5] Buhârî, hadis no: 1010

[6] “Mecmû’ el-Fetâvâ”, c: 27, s: 71

[7] “el-Cevabu’s-Sahîh LimenBeddele Dîne’l-Mesîh”, c: 5, s: 187

[8] “Mecmû’ el-Fetâvâ”, c: 1, s: 351-352

[9] “Mecmû’ Fetâvâ İbn-i Baz”, c:6, s: 367

[10] Zümer Sûresi: 44

[11] “Mecmû’ Fetâvâ İbn-i Baz”, c:16, s: 105

[12] Yûnus Sûresi:18

[13] “el-İrşâd ilâSahîhi’l-İ’tikâd”, s: 70-71

[14] Buhârî, hadis no: 3976

[15] Fâtır Sûresi: 22

[16] FâtırSûresi: 13

[17] EbuDâvud, hadis no: 2041. Hadisin senendi hasendir.

[18] “İlmî Araştırmalar veDâimî Fetvâ Komisyonu Fetvâları”, c: 1, s: 478-479

[19] Buhârî,hadis no: 1273

[20] Buhâri, hadis no: 3976, Müslim,hadis no: 2875

[21] “Açık KapıBuluşması”, c: 25, s: 222

[22] “Açık Kapı Buluşması”, c: 14, s: 87

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android