Bizler, Kur’an’ın Allah Teâlâ tarafından korunmuş olduğunu biliyoruz. Peki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in hiçbir hadisi kaybolmamış ve O’nun sünneti korunmuş mudur? Bilindiği üzere Moğollar (Bağdat’a girdiklerinde) birçok sünnet (hadis) kitaplarını yaktılar. Aynı şekilde modern sömürgeciler de Arap ülkelerindeki kitapları yok ettiler.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünneti, kaybolmaktan korunmuş mudur?
Soru: 172853
Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.
Hamd,yalnızca Allah’adır.
Şüphesiz Allah -azze ve celle-, nebisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘i hidâyet ve hak dîn ile göndermiş, önünden ve arkasındanne gelirse gelsin, onu hiçbir şekilde boşa çıkaramayan Kur’an-ı Kerim’i indirmişve onu bütün insanlara tebliğ etmesiniemretmiştir.
Allah Teâlâ bu kitabı korumayı üstlenmişve kendi üzerine almıştır.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöylebuyurmuştur:
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَاالذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ [ سورة الحجر الآية: 9 ]
“Şüphesiz kiZikr’i (Kur’an’ı) bizindirdik.O’nu (bir değişikliğe uğratılarak ilâveedilmekten veya noksanlaştırılmaktanveyahut bir kısmının kayba uğramasından) bizkoruyacağız.” (Hicr Sûresi: 9)
Allah Teâlâ, Kur’an’ıaçıklama görevini, elçisi Muhammed -sallallahualeyhi ve sellem-‘e devretmiştir.
Nitekim Allah -azze ve celle- bukonuda şöyle buyurmuştur:
… وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَلِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ [ سورة النحل منالآية: 44 ]
“(Ey Nebi! Kur’an’ınanlam ve hükümlerinden) insanlara indirileni açıklaman ve onlarında (üzerinde) düşünmeleri için, sana Zikr’i (Kur’an’ı)indirdik.” (Nahl Sûresi: 44)
Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَالْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةًلِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ [ سورة النحل الآية: 64 ]
“(Ey Nebi! Dîn ve ahkâmkonusunda) ihtilafa düştükleri şeyleri insanlara açıklaman ve îmân eden bir topluluk için hidâyet ve rahmet olsundiyesanaKitab’ı(Kur’an’ı) bizindirdik.” (NahlSûresi: 64)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-bu görevi en hayırlı bir şekilde yerine getirmiş,Kur’an’ın mücmelini (özet olarak zikredilenini), detaylı birşekilde anlatmış, mutlak olanını takyid etmiş(sınırlandırmış), lafızlarını şerhetmiş, hükümlerini ve anlamlarınıaçıklamıştır. İşte Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in bu açıklaması,elimizde bulunan sünnetin tâ kendisidir.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-‘inbu açıklaması, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’in biraçıklaması niteliğinde olup bu konuda Allah -azze ve celle-tarafından te’yid edilince, O’nun sünneti, AllahTeâlâ katındavahiy sayılmıştır.
Nitekim Allah Teâlâbukonuda şöyle buyurmuştur:
[1] [ سورة النجم الآيتان: 3-4 ]
“O (Muhammed -sallallahualeyhi ve sellem-) kendi hevâ ve hevesinden konuşmaz. O, (konuştuğuşeyler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şeydeğildir.” (Necm Sûresi: 3-4 )
İbn-i Hazm -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘inbütün sözlerinin vahiy olduğunu haber vermiştir. Vahiy,tartışmasız ‘Zikr’dir. Zikr ise, Kur’an nassıyla (HicrSûresi 9. âyetiyle) korunmuştur.
Böylelikle Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in bütün sözleri, Allah-azze ve celle-‘nin muhafazasıyla koruma altınaalınmış ve sünnetten hiçbir şeyin kaybolmayacağıbize garanti edilmiştir. Zirâ Allah Teâlâ’nın koruduğuşeyin, bir kısmının bile kaybolmasının kesinlikleimkânı yoktur.Bu sebeple sünnetin hepsi bize intikal etmiştir.”(“el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm”; c: 1, s: 95)
İbn-i Hazm -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:
“Zikr, Allah Teâlâ’nın, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘eindirdiği Kur’an veya sünnetin hepsine verilen isimdir.”(“el-İhkâm fî Usûli’l-Ahkâm”; c: 1, s: 115)
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
“… Bu sebeple Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in dîndeki bütün sözlerininAllah katından bir vahiy olduğuve Allah katından olan her vahyin de Allah Teâlâ’nın indirdiği bir’Zikr’ olduğu böylelikle anlaşılmışolmaktadır.
Nitekim Allah -azze ve celle- bukonuda şöyle buyurmuştur:
… وَأَنْزَلَ اللهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَوَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكَعَظِيماً [ سورة النساء من الآية: 113 ]
“(Ey Nebi!) Allah, sanakitabı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğinşeyleri öğretti. Allah’ın senin üzerindeki lütfu çokbüyüktür.” (Nisâ Sûresi: 113)
Âyette geçen ‘Kitab’, Kur’an’dır, ‘Hikmet’ise; sünnettir.
Nitekim Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem- bu konudaşöyle buyurmuştur:
أَلاَ إِنيِّ أُوتِيْتُ الْكِتَابَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ…
“Biliniz ki bana, Kur’an ve onun benzeri (sünnet) verildi…”
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buhadiste, kendisine Kur’an verildiği gibi sünnet de verildiğini habervermiştir. AllahTeâlâ, kıyâmet gününe kadar insanlara onunla huccetini ikâme etmesi içinMuhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘evahyettiği ve O’na indirmiş olduğu şeyleri korumayıgaranti altına almıştır.”(“Muhtasaru’s-Savâiki’l-Mursele”; c: 2, s: 371)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘insünnetinin (kaybolmaktan) korunmasının alâmetlerinden birisi de; zekiİslâm âlimlerinin, sünnetin toplanması, yazılması,rivâyetini düzenleyen, kabul edilip-edilmemesini belirleyen ve hadislerinakleden râvilerin hallerini araştıran birtakım kâidelerkonulması gibi hususlarda göstermiş oldukları bıkmak-yorulmakbilmeyen azimli çaba ve gayretleridir.
Dolayısıyla Allah Teâlâ, elçisiMuhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetini korumak için bu râvilerisünnetin emrine ve hizmetine vererek sünneti koruma görevini bizzatkendisi üstlenmiştir.
Hâfız İbn-i Receb -Allah ona rahmetetsin- bu konuda şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ sünneti korumak ve muhafaza etmek için sünnete girenyalan, vehim ve yanlışları ayırt eden topluluklargörevlendirmiş, bu topluluklar, son derece güzel bir şekildesünneti kontrol altına almışlar ve onu mükemmel bir şekildeezberlemişlerdir.” (“Tefsir İbn-i Receb el-Hanbelî”;c: 1, s: 605)
Kısacası; Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetikaybolmaktan korunmuş ve âlimler, İslâm ümmetinin sünnetten ihtiyaçduyduğu her şeyi nakletmişler, kalplerde ezberlemek vesatırlarda yazmak sûretiyle sünneti korumuşlardır.
Bağdat’taMoğollar tarafından büyük miktarda yakılıp yok edilenkitaplara rağmen,bu olay, sünnetihiçbir şekilde etkilememiştir. İslâmdünyasının doğu vebatısında olmak üzere her tarafta hadis kitaplarınınyaygınlaşmasını ve yazılmasını bir tarafabırakın, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünneti, âlimlerin kitaplarından önceonların kalplerinde korunmuş ve muhafaza edilmiştir.”(Cemal es-Seyyid; “İbn-i Kayyim el-Cevziyye ve Sünnete HizmettekiÇabaları”; c: 1, s: 327) kitabı ile (Elbânî; “HadisinKendisi Huccettir” kitabı.
Bununlabirlikte biz burada iki konuya dikkat çekmek istiyoruz:
Birincisi:
Bununanlamı;Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in hayatında söylemiş olduğu vegünümüzde insanların ellerinde bulunan her kelime ezberlenmiş ve bizenakledilmiş demek değildir. Aksine bundan maksat; insanların,dînlerinde ihtiyaç duydukları bütün hükümler, Allah’ın muhafazasıyla korunmuş, sünnettenhiçbir şey kaybolmamıştır.
İkincisi:
Bununanlamı; Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in bütün sünnetini sadece bir kitap toplamış demekdeğildir veya insanların ellerinde bulunan sünnetinden kolaycaerişilen bir kısmını toplamış demek değildirveyahut da bütün sünnetini bir âlim toplamış ve sünnetten hiçbirşey bırakmayıp hepsini ezberlemiş demek değildir.Aksine bundan maksat; sünnetin ilminin hepsi İslâm ümmetinde mevcuttur.Buna göre bir âlim sünnetten bir hususu bilemezse (bir sünnetten habersizolursa), onu başka bir âlimin yanında bulabilir. Yine bir sünnet, birbeldeye gizli kalırsa (o belde halkı tarafından bilinmezse),başka bir belde halkına gözükebilir (o belde halkıtarafından bilinebilir).
İmam Şâfiî -Allah ona rahmetetsin- Arap dilinden söz ederkenşöyle demiştir:
“Arapdili; diller arasında en geniş anlam ve en çok lafız içeren birdildir. Peygamber -sallallahu aleyhive sellem-‘in dışında bu dilin bütününü ilmiylekuşatan (ihâta eden) birisini bilmiyoruz.Ancak dilin hiçbir şeyi, onukonuşanların tamamına gizli kalmamıştır.Bunagöre dili bilen kimse yoktur denilemez. Yani bir dili konuşanların,o dil hakkındaki tek tek bildikleri bir araya getirilince, dilintamamı ortaya çıkar…
Arapların dil bilgisi, fakihlerin sünnet bilgisi gibidir.Sünnetiher yönüyle (tamamını) bilen bir kimse olduğunu bilmiyoruz.Fakat sünnet âlimlerinin hepsi bir araya getirilince, sünnet ilminintamamı elde edilmiş olur.Her birinin bilgisi ayrılıncabazısı, bir kısmından yoksun kalır. Ama onda gizlikalan, başka birisinin yanında mutlaka mevcuttur…
Sünneti bilenler de derece derecedir: Bir kısmı, sünnetinçoğunu, bir kısmı da bir bazısınıbilmektedir.Sünnetin çoğunu bilen birisinin,bilmediğini,kendiseviyesinin üzerindeki kimselerden öğrenmesi gerekmez. Aksine kendiseviyesindeki kimselerden de öğrenebilir. Neticede Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-‘in sünnetinin tamamınıöğrenmiş olur. Sünnetin tamamı hususunda bütün âlimler,tek bir fert gibidir. Fakat her birisi, öğrenip kavradığısünnet oranında derece derecedirler.” (Şâfiî; “er-Risâle”;s: 42-43)
Allah Teâlâen iyi bilendir.
الحاشية السفلية
^1 | وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى3 إِنْ هُوَ إِلَّاوَحْيٌ يُوحَى4 |
---|
Kaynak:
İslam Soru-Cevap Sitesi