Örneğin, evlâdın ölen babasını her zaman ve her yerde hatırlaması, ona üzülmesi, ona ağlaması ve ondan etkilenmesi gibi, dirinin ölüyü hatırlamasıyla ölünün bundan etkileneceği, bu durumun ölüye zarar vereceği ve onu kötü etkileyeceği söylenmektedir. Bundan dolayı ölüyü hüzünle anmamak, ona ağlamamak ve ayrılığından etkilenmemek, aksine ona sadece duâ ve istiğfarda bulunmakla yetinmek ve onu rahmetle anmak gerekir, denilmektedir.
Bu söz doğru mudur, değil midir? Ölü hakkında ne yapmak gerekir?
Allah Teâlâ sizi hayırla mükafatlandırsın.
Ölüyü hatırlayınca etkilenmek ve ona üzülmek kabrinde ölüye zarar verir mi?
Soru: 2072
Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.
Hamd,yalnızca Allah’adır.
“Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den gelenhadiste o şöyle buyurmuştur:
إِنَّ الْمَيِّتَ يُعَذَّبُ بِبُكَاءِ أَهْلِهِ عَلَيْهِ. [ رواه البخاري ]
“Şüphesizölü, âilesinin ona ağlaması yüzünden azapgörür.” (Buhârî, hadis no: 1286)
“Bu, ölünün, öldükten sonra kendisineağlamasını âilesine vasiyet ederse,” şeklindeaçıklanmıştır. Tıpkı câhiliye halkınınyaptıkları gibi.
Yine: “Bu, ölünün ardından ağıtyakmak ve ölünün yasını tutmak onlarda bir âdeti ise veölen kimse de ölmeden önce onları bundansakındırmamışsa,” şeklindeaçıklanmıştır.
Yine: “Hadiste geçen azaptan kasıt; ölününacı çekmesi ve onların, kendilerine hiçbir fayda vermeyen fiillerineüzülmesidir.Yoksa cehennem azabı değildir.” şeklindeaçıklanmıştır.
Ölünün ardından sadece onu hatırlamak veona üzülmek ve innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn demek, hadiste geçen nehye(yasağa) dâhil değildir. Çünkü bunlar, her insanınbaşına gelen durumlardır. İnsan kendi kendinekonuşamaz. İnsan, ölüyü hatırlama, ona üzülme ve onunayrılığına acıma gibi akla gelen şeylerihatırladığı zaman innâ lillah ve innâ ileyhi râciûn der,Rabbine duâ eder, kendisine sabır ve teselli vererek yardım etmesinive başına gelen musibetten daha hayırlısınıkendisine nasip etmesini Rabbinden isterse, Allah Teâlâ bu musibetindendolayı ona sevap verir ve onu mükafalandırır.”
Kaynak:
"el-Lu'lu'ul-Mekîn min Fetâvâ Şeyh Abdullah b. Abdurrahman b. Cibrîn", s: 63