İndir
0 / 0
1509712/10/2001

MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE NAMAZ KILMAYI GEREKTİREN MESAFE NE KADARDIR?

Soru: 21969

Ben, yakında İngiltere’ye gideceğim ve orada bir hafta kalacağım. İkâmet ettiğim yere en yakın mescit 1.5 kilometre uzaklıktadır. Doğal olarak ben ezanı işitmeyeceğim. Çünkü İngiltere’nin pek çok yerinde genellikle ezan açıktan okunmamaktadır.Dolayısıyla vakit namazı cemaatle kılmak için her gün beş vakit câmiye yaya olarak gidip gelerek bu uzun yolu katetmek bana çok zor olacaktır. (Sıhhatim yerinde olmasına rağmen hergün beş defa bu mesafeyi katetmek, büyük bir güç sarfetmemi gerektirecektir.) Otobüsle oraya gidip gelme imkânım da vardır. Fakat hergün bunu tekrar etmek, pek çok çaba ve maddi gücü gerektirecektir.Bu sebeple hafta boyu ikâmet ettiğim yerde namazlarımı tek başıma kılmam câiz midir? Ben, ezanın, yaklaşık beş kilometre mesafeden sonra işitilmeyeceğini okumuştum. Fakat bir müslümanın namazını mescitte kılmak için yürümesi gereken bu mesafenin çok uzun olduğu kanısındayım.Bunun yanında ben, ortalık çok sakin olsa bile, bu uzun mesafeden ezanın işitilebileceğini zannetmiyorum. Mescit veya câmide cemaatle namaz kılmayı gerektiren bu mesafenin hesaplanmasında bir yanlışlık olduğu kanısındayım. Sizden ikâmet ettiği yerde namazımı tek başıma kılmam konusundaki hükmü bana açıklamanızı ricâ ediyorum. Bu câiz midir? Yoksa değil midir?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd,
yalnızca Allah’adır.

Mikrofonsuz
olarak normal bir insanın sesiyle okunan ezanı işiten kimsenin, ezanı işittiği
mescit veya câmide namazı cemaatle kılması gerekir.

Nitekim
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

مَنْ سَمِعَ الْنِدَاءَ فَلَمْ يَأْتِهِ فَلاَ صَلاَةَ لَهُ إِلاَّ مِنْ عُذْرٍ
[ رواه ابن ماجه والدارقطني وابن حبان والحاكم بإسناد صحيح ]

“Her
kim, ezanı işitir de ona icâbet edip mescide gelmezse, onun namazı yoktur. Ancak
özür sahibi olan bundan müstesnâdır.” [1]

Nitekim İbn-i
Abbas’a -Allah ondan ve babasından râzı olsun- hadiste geçen özür hakkında
sorulduğunda o şöyle demiştir.:

“Düşman
korkusu veya hastalıktır”

Ebû Hureyre’den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, şöyle
demiştir:

أَتَى النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم
رَجُلٌ أَعْمَى، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ! إِنَّهُ لَيْسَ لِي قَائِدٌ
يَقُودُنِي إِلَى الْمَسْجِدِ، فَسَأَلَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ
يُرَخِّصَ لَهُ فَيُصَلِّيَ فِي بَيْتِهِ، فَرَخَّصَ لَهُ فَلَمَّا وَلَّى دَعَاهُ
فَقَالَ: هَلْ تَسْمَعُ النِّدَاءَ بِالصَّلاَةِ؟ قَالَ: نَعَمْ، قَالَ: فَأَجِبْ
[ رواه مسلم ]

“Gözleri görmeyen bir adam, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek:
Ey Allah’ın elçisi! Beni mescide götürecek kimsem yoktur. Evimde namaz kılmama
izin var mı? diye sordu.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- önce izin verdi. Sonra onu çağırıp:
“Ezânı işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ adam: “Evet” dedi. Bunun üzerine
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ;,yle buyurdu: “O halde icâbet et
(cemaate gel).” [2]

Başka bir rivâyette ise İbn-i Ümmi Mektûm şöyle demiştir:

“Ey Allah’ın elçisi! Ben gözleri görmeyen, evi mescide uzak olan ve beni mescide
götürecek kimsesi olmayan birisiyim. Namazı evimde kılmama bir ruhsat (izin)
bulabilir misin? dedim. Buyurdu ki: Ezânı işitiyor musun? o da : Evet, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: Senin için bir ruhsat
bulamıyorum, dedi.”
[3]

Abdullah b. Mes’ud’ddan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o
şöyle demiştir:


مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَلْقىَ اللهَ غَداً مُسْلِماً فَلْيُحاَفِظْ عَلىَ هَذِهِ
الصَّلَواَتِ حَيْثُ يُناَدىَ بِهِنَّ، فَإِنَّ اللهَ شَرَعَ لِنَبِيِّكُمْ سُنَنَ
الْهُدىَ، وَإِنَّهُنَّ مِنْ سُنَنِ الْهُدىَ، وَلَوْ أَنَّكُمْ صَلَّيْـتُمْ فيِ
بُـيوُتِكُمْ كَماَ يُصَليِّ هَذاَ الْمُتَخَلِّفُ فيِ بَيْتِهِ لَتَرَكْتُمْ
سُـنَّةَ نَبِـيِّكُمْ، وَلَوْ تَرَكْتُمْ سُـنَّةَ نَبِـيِّكُمْ لَضَلَلْـتُمْ،
وَماَ مِنْ رَجُلٍ يَتَطَهَّرَ فَيُحْسِنُ الطُّهوُرَ ثُمَّ يَعْمِدُ إِلىَ
مَسْجِدٍ مِنْ هَذِهِ الْمَساَجِدِ إِلاَّ كَتَبَ اللهُ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ
يَخْطوُهاَ حَسَنَةً وَيَرْفَعُهُ بِهاَ دَرَجَة وَيَحُطُّ بِهاَ سَيِّئَـةً
وَلَقَدْ رَأَيْـتُناَ وَماَ يَتَخَلَّفُ عَنْهاَ إِلاَّ مُناَفِقٌ مَعْلوُمٌ
النِّـفاَقِ وَلَقَدْ كاَنَ الرَّجُلُ
 يُؤْتى َبِه ِيُهاَدىَ بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ حَتىَّ يُقاَمَ فيِ الصَّفِّ

[ رواه مسلم ]

“Kıyamet günü müslüman olarak Allah’a kavuşmak isteyen, nerede ezân okunursa
namazları orada kılsın. Şüphesiz ki Allah, Peygamberinize hidâyet yollarını
meşrû kılmıştır. Bu namazlar da hidâyet yollarından birisidir. Şayet siz,
cemaatten geri kalan şu adam gibi namazları evinizde kılarsanız.Peygamberinizin
yolunu terketmiş olursunuz. Peygamberinizin yolunu terkederseniz, işte o zaman
sapıtırsınız.Her kim, güzel bir şekilde abdest alır, sonra da bu mescitlerden
birisine giderse, attığı her adım için, Allah ona bir sevâp yazar, derecesini
bir kat yükseltir ve bir günahını da siler. Bizim zamanımızda
namazdan ancak münâfıklığı belli olan kimse geri kalırdı. Hasta olan kimse, iki
kişi tarafından koltuklanarak namaza getirilir ve safta durdurulurdu”
[3]

Ebu
Hureyre’den -Allah ondan râzı olsun- sâbit olduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:


وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ آمُرَ بِحَطَبٍ فَيُحْطَبَ ثُمَّ
آمُرَ بِالصَّلاَةِ فَيُؤَذَّنَ لَهَا ثُمَّ آمُرَ رَجُلاً فَيَؤُمَّ النَّاسَ
ثُمَّ أُخَالِفَ إِلَى رِجَالٍ فَأُحَرِّقَ عَلَيْهِمْ بُيُوتَهُمْ، وَالَّذِي
نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ يَعْلَمُ أَحَدُهُمْ أَنَّهُ يَجِدُ عَرْقًا سَمِينًا أَوْ
مِرْمَاتَيْنِ حَسَنَتَيْنِ لَشَهِدَ الْعِشَاءَ

[ رواه البخاري ومسلم واللفظ للبخاري ]

“Nefsim
elinde olan Allah’a yemîn olsun ki, içimden
şöyle yapmaya kasdettim.
Odun toplanmasını emretmeyi, sonra namazın kılınması için ezan okunmasını, daha
sonra da birisinin mü’minlere namaz kıldırmasını emredeyim. Ardindan namaza
gelmeyen erkeklere arkalarından gelip onlar evlerindeyken evlerini ateşe
vereyim. Nefsim elinde olan Allah’a yemîn olsun ki, namaza gelmeyenlerden
birisi, üzerinde et bulunan bir kemik veya koyunun toynağının arasındaki azıcık
bir et bulacağını bilse, yatsı namazına gelirdi.”

[5]

Yine, Ebu
Hureyre’den -Allah ondan râzı olsun- sâbit olduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

إِنَّ أَثْقَلَ صَلاَةٍ عَلَى الْمُنَافِقِينَ صَلاَةُ الْعِشَاءِ وَصَلاَةُ
الْفَجْرِ، وَلَوْ يَعْلَمُونَ مَا فِيهِمَا لَأَتَوْهُمَا وَلَوْ حَبْوًا،
وَلَقَدْ هَمَمْتُ أَنْ آمُرَ بِالصَّلاَةِ فَتُقَامَ ثُمَّ آمُرَ رَجُلاً
فَيُصَلِّيَ بِالنَّاسِ، ثُمَّ أَنْطَلِقَ مَعِي بِرِجَالٍ مَعَهُمْ حُزَمٌ مِنْ
حَطَبٍ إِلَى قَوْمٍ لاَ يَشْهَدُونَ الصَّلاَةَ، فَأُحَرِّقَ عَلَيْهِمْ
بُيُوتَهُمْ بِالنَّارِ
[ متفق عليه ]

“Şüphe
yok ki
münâfıklara en
ağrı gelen namaz,
yatsı
namazı ile
sabah namazıdır.
Şayet münâfıklar yatsı ve sabah namazındaki ecir ve fazîleti bilmiş olsalardı,
emekleyerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi. Şüphe yok ki içimden şöyle yapmaya
azmettim:
Namazın kılınmasını emredip, sonra kâmet getirilmesini, sonra da birisinin
mü’minlere namaz kıldırmasını emredeyim.Ardından da ellerinde odun bağları
bulunan adamlarla birlikte gidip, namaza gelmeyenlerin evlerini onlar
evlerindeyken ateşe vereyim.” [4]

Namazın şanının ne kadar büyük olduğu ve namazın câmi veya mescitlerde edâ
edilmesinin teşvik edilmesi konusundaki hadisler, pek çoktur. Bu sebeple bütün
müslümanların, namazları câmi ve mescitlerde kılmaya devam etmeleri, bunu
birbirlerine tavsiye etmeleri ve konuda birbirleriyle yardımlaşmaları gerekir.

Mescide uzak olan ve ezanı ancak mikrofonla işiten kimseye gelince, bu kimsenin
mescide gitmesi gerekmez. Yukarıda zikredilen hadis gereği, kendisi ile aynı
yerde kalan kimselerle birlikte ayrı bir cemaat oluşturarak namazlarını
kılarlar.Zorluğa katlanıp cemaatle birlikte uzak oluşları sebebiyle ezanı ancak
mikrofonla işittikleri mescide gelirler ve burada cemaatle namazlarını
kılarlarsa, sevapları daha büyük olur.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:


أَعْظَمُ النَّاسِ أَجْرًا فِي الصَّلاَةِ، أَبْعَدُهُمْ فَأَبْعَدُهُمْ مَمْشًى،
وَالَّذِي يَنْتَظِرُ الصَّلاَةَ حَتَّى يُصَلِّيَهَا مَعَ الْإِمَامِ، أَعْظَمُ
أَجْرًا مِنَ الَّذِي يُصَلِّي ثُمَّ يَنَامُ
[ رواه البخاري ومسلم ]

“Namaz
konusunda insanlar içerisinde sevabı en büyük olan kimse, evi mescide en uzak
olan ve adımı daha fazla olan kimsedir. Namazı, imam ile birlikte kılıncaya
kadar bekleyen kimsenin sevabı, (evde veya mescitte) namazını kıldıktan sonra
yatan kimseden daha büyüktür.”

[7]

Câmi ve mescitlere yaya olarak gitmenin fazîleti ve bunu teşvik etmenin
hakkındaki hadisler pek çoktur.

Başarı, Allah’tandır.”
[8]

Ezanı işitmenin ölçüsünün nasıl olması gerektiği konusundaki İslâm âlimlerinin
görüşleri:

İmam Şâfiî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:

“Ezanı okuyan kimsenin sesi gür, ezanı işiten kimse de sağır değil, ortalık
sessiz olur ve rüzgâr da esmiyor ise, bu takdirde mescide gelmesi ve namazını
cemaatle kılması gerekir. Yok eğer ezan okuyan kimsenin sesi gür değil ve ezanı
işiten kimse de gâfil ve sesler geliyorsa, bu takdirde ezanı pek az insan
işitir.”

[9]

İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- de şöyle demiştir:

“Ezanı işitme konusunda şuna bakılır: Bir kimse, yaşadığı beldenin dışında
durur, ortalık sessiz olur, rüzgâr esmez ve kendisi de ezanı işitirse, bu
takdirde mescide gelip namazını cemaatle kılması gerekir. Ezanı işitmezse,
namazını mescitte kılması gerekmez.”
[10]

İbn-i Kudâme -Allah ona rahmet etsin- ise şöyle demiştir:

“Ezanın genellikle  işitildiği yer, eğer ezan okuyan kimse sesi gür ve yüksekçe
bir yerde bulunuyor, rüzgâr esmiyor, ortalık sessiz ve ezanı işiten kimse de
dalgın ve ilgisiz değil ise, takdirde mescide gelip namazını cemaatle kılması
gerekir.”
[11]


 

الحاشية السفلية

الحاشية السفلية
1

[1]
İbn-i Mâce, Dârekutnî, İbn-i Hibbân ve Hâkim sahih bir
senedle rivâyet etmişlerdir.

2

[2]
Müslim

3

[4]
Müslim

4

[6]
Buhârî ve Müslim

Kaynak

Şeyh Muhammed Salih El Muneccid

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android