İndir
0 / 0
4854104/12/2005

Yarı felç olan bir kimse nasıl abdest almalı ve nasıl namaz kılmalıdır?

Soru: 71202

Bir kadın, yarı felçli bir durumda ve abdest alması zor olmaktadır.

Bu kadın nasıl abdest almalı veya nasıl teyemmüm almalıdır?

Bu kadın için (teyemmüm alması için) toprak getirilmeli mi, yoksa ne yapmalıdır?

Üzerinde toz olmayan duvar ile teyemmüm alabilir mi, yoksa ne yapmalıdır?
Bu kadının teyemmümü nasıl olmalıdır?

Bu kadının namazı nasıl olmalıdır (nasıl namaz kılmalıdır)?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd,
yalnızca Allah’adır.

Birincisi:

Abdest
almak için su getiremeyen ve abdest alamayan veya hareket edemeyen
hastanın durumuna bakılır:

Namaz
vaktinde su getirecek ve kendisine yardım edecek birisini bulabiliyorsa,
bu takdirde abdest alması, ona farzdır.

Yok
eğer abdest almasına yardım edecek birisini bulamıyorsa, bu
takdirde onun için teyemmüm almak meşrû olur. Bu kimsenin durumu, su
bulamayan kimsenin hükmü gibidir.

Bunun
içindir ki Allah Teâlâ
şöyle buyurmaktadır:

فَاتَّقُوا اللهَ مَا
اسْتَطَعْتُمْ…
[ سورة التغابن من الآية: 16 ]

“(Ey
mü’minler!) O halde gücünüz yettiği kadarıyla Allah’tan korkun (Allah’tan
korkmada güç ve takatinizi harcayın).” (Teğâbun Sûresi:
16)

Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmuştur:


إِذَا أَمَرْتُكُمْ بِأَمْرٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا
اسْتَطَعْتُمْ.
[ رواه
البخاري ومسلم ]

“Size, bir şeyi yerine
getirmenizi emrettiğim zaman, ondan gücünüz yettiği
kadarını yerine getirin.” ( Buhârî; hadis no:
7288. Müslim; hadis no: 1337)

İbn-i
Kudâme -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

“Hareket
edemeyecek bir durumda olan ve kendisine su verecek birisini bulamayan hasta,
su bulamayan kimse gibidir. Çünkü onun suya ulaşma imkânı
yoktur. Bu kimse, kuyuyu bulup da elinde kuyudan su çıkaracak bir şey
olmayan kimseye benzer.”

Eğer
namaz vaktinin çıkmasından önce kendisine su verecek birisini
bulursa, su bulan kimsenin hükmünde olur. Çünkü bu kimse, kuyudan su
çıkaracak bir şeyi vaktinde bulan kimse konumundadır.

Eğer
kendisine su verecek birisinin gelmesinden önce namaz vaktinin çıkmasından
endişe ederse, İbn-i Ebî Musa bu konuda şöyle demiştir:


Teyemmüm alır.Namazını
tekrar kılması gerekmez.

Bu, Hasan
Basrî’nin görüşüdür. Çünkü bu kimse, namaz vakti içinde su
bulamayan kimse konumunda olduğu için mutlak anlamda su bulamayan kimseye
benzer.” (“el-Muğnî”; c: 1, s: 151)

el-Merdâvî
de -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

“Hareket
etmekten ve kendisine abdest aldıracak birisini bulmaktan âciz olan
hastanın hükmü, su bulamayan kimse gibidir.

Kendisine
abdest aldıracak kimseyi beklediği takdirde namaz vaktinin
çıkmasından endişe ederse, teyemmüm alıp namazını
kılar. Mezhebimize göre namazını iâde etmesi
gerekmez.” (“el-İnsâf”; c: 1, s: 265)

Şeyhulislâm
İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle
demiştir:

“Suya
doğru hareket etmekten âciz olduğundan dolayı suyu kullanma
imkânı bulamaz ve kendisine de suyu verecek kimse yoksa, bu takdirde su
bulamayan kimse hükmündedir. Eğer namaz vakti içerisinde kendisine su
verecek birisi varsa, bu takdirde su bulan kimse hükmündedir.”
(“Şerhu’l-Umde”; c: 1, s: 433-434)

“el-Mevsûatu’l-Fıkhıyye”de
şöyle gelmiştir:

“Su
kullanma gücüne sahip olmayan âciz kimse teyemmüm alır, fakat namazını
iâde etmez. Bu kimse, zorlanan, hapsedilen, suyun yakınına
bağlanan, seferde veya mukimlik halinde vahşi hayvan veya insandan
korkan kimse gibidir. Çünkü bu kimse, su bulamayan kimse hükmündedir.
Oysa Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle
buyurmuştur:

إِنَّ الصَّعِيدَ الطَّيِّبَ طَهُورُ الْمُسْلِمِ ، وَإِنْ لَمْ
يَجِدِ الْمَاءَ عَشْرَ سِنِينَ ، فَإِذَا وَجَدَ الْمَاءَ وَلْيُمِسَّهُ بَشَرَتَهُ،
فَإِنَّ ذَلِكَ خَيْرٌ.
[ رواه البزار وصححه الألباني في صحيح الجامع ]

“Temiz toprak, on sene su bulamasa damüslümanın abdest suyudur.
Su bulduğu zaman, suyu (abdest alması gerekiyorsa abdest azalarının,
boy abdesti alması gerekiyorsa bütün vücûdunun üzerine) döksün.
Çünkü o bereket ve ecirdir.”(Bezzâr; “Mecme’u’z-Zevâid; c:
1, s: 261.Elbânî; “Sahih-il-Câmi'”; hadis no: 3861’de “hadis
sahihtir” demiştir.) (“el-Mevsûatu’l-Fıkhıyye”;
c: 14, s: 260)

Bu konuda (20935) nolu sorunun
cevabına bakabilirsiniz.

İkincisi:

Eğer bu kimse,abdest azalarından bir
kısmını yıkayabiliyorsa ve hastalığı kalan
diğer azaları yıkamasına engel oluyorsa, abdest
azalarından yıkayabildiklerini yıkaması ve
yıkayamadığı diğer azaların yerine de teyemmüm
alması gerekir.

Nitekim (67614) nolu sorunun cevabında
bu konunun açıklaması geçmişti.

Üçüncüsü:

Teyemmümün alınışına gelince,
değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu
konuda şöyle demiştir:

“Benim görüşüme göre sünnetin
zâhirine mutabık olan teyemmümün alınış şekli
şöyledir:

Parmaklarının arasını
açmaksızın iki elinle toprağa bir defa vurman ve avuç içleriyle
yüzünü mesh etmen, sonra da avuç içleriyle ellerini mesh
etmendir.Böylelikle teyemmüm tamam olur.” (“eş-Şerhu’l-Mumti'”;
c: 1, s: 488)

Nitekim (21074) nolu sorunun cevabında
bu konunun detaylı açıklaması geçmişti.

Dördüncüsü:

Su kullanmaktan âciz olan hasta, teyemmüm alıp
namazını kılarsa ve namazını bitirdikten sonra da su
kullanma imkânı bulursa, namazını iâde etmesi (yeniden
kılması) gerekmez. Çünkü bu hasta kimse, üzerine farz olan ve
yapmakla emrolunduğu şeyi yerine getirmiş sayılır.

Şeyhulislâm
İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle
demiştir:

“…Çünkü
Allah Teâlâ, imkânı nisbetince yerine
getirebildiği ancak bir vakit namazla onu muhatap tutmuştur. Yerine
getirmekten âciz kalınan şart, acziyet sebebiyle düşer.

Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in:

إِنَّ الصَّعِيدَ الطَّيِّبَ طَهُورُ الْمُسْلِمِ ، وَإِنْ لَمْ
يَجِدِ الْمَاءَ عَشْرَ سِنِينَ..

“Temiz toprak, on sene su bulamasa damüslümanın abdest
suyudur.”

Hadisi ile:

“…
Toprak sana yeter…”

Hadisi,
toprağın suyun yerine geçtiğine mutlak anlamda bir
delildir.”(“Şerhu’l-Umde”; c: 1, s: 425)

Beşincisi:

Evin
duvarına elleri vurarak teyemmüm almaya gelince, ilim ehli bu konuda
ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafları ise, Allah Teâlâ’nın şu emrinde kastedilen şeyden
olmuştur:

… فَتَيَمَّمُواْ صَعِيداً
طَيِّباً …

[ سورة النساء من الآية: 43 ]

“… temiz toprakla
teyemmüm edin… ”
(Nisâ Sûresi: 43)

Doğru
olan görüşe göre doğru olan görüşe göre
âyetin anlamı şudur:

“Âyette
geçen “Saîd”dan kasıt; yerin üzeridir. Bu, ister toprak, ister
kum, ister taş, isterse başka bir şey olsun.

Buna
göre eğer duvar, boya ile boyanmamış ise, üzerinde ister
toz olsun veya olmasın, onunla teyemmüm almak câizdir. Çünkü duvar,
toprak cinsinden olan bir şeyden yapılmıştır.
Ağaç ile kaplanmış veya boya ile boyanmış ise,
-eğer üzerinde toz yoksa- bu ağaç veya boya, toprak cinsinden
olmadığı için onunla teyemmüm alınmaz. Çünkü toz,
toprak cinsindendir.

Bu konuda (36774) nolu sorunun
cevabına bakabilirsiniz.

Altıncısı:

Hareket
etmekten âciz olan hastanın namazı kılması gerektiğine
gelince, bu konuda “el-Mevsûatu’l-Fıkhıyye”de şöyle
gelmiştir:

“Hasta
veya felçli kimse, fakihlerin çoğunluğuna göre sadece gücü
yettiği rükünleri yerine getirir. Çünkü bir fiili yerine
getirmekten âciz olan kimse, onu yerine getirmekle sorumlu tutulmaz.Hasta,
ayakta kılmaktan âciz olursa, oturarak rükû ve secdesini yapar. Bunu da
yerine getirmekten âciz olursa, oturarak îmâ (işâret) ile
namazını kılar ve secdede, başını rükûdan daha
fazla eğer. Eğer oturmaktan da âciz olursa, sırt üstü
uzanır îmâ ile kılar. Çünkü özür yeri sebebiyle rüknün
sâkıt olması, özür kadarıyla
sınırlandırılır.

İmrân
b. Husayn’den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o
şöyle demiştir:

“Hastalandığımda
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- beni ziyâret ederek bana
şöyle buyurdu:

– Ayakta namaz kıl.Ayakta namaz
kılmaya gücün yetmezse, oturarak namaz kıl. Oturarak da namaz
kılmaya gücün yetmezse, yan üzeri yatarak îmâ ile namaz kıl.” (“el-Mevsûatu’l-Fıkhıyye”;
c: 26, s: 208)

Değerli
âlim Salih el-Fevzân’a şöyle sorulmuştur:

“Benim
yaşlı ve vücûdunun sol tarafı felçli olan babam var.
Babamın bu sol tarafı, hareket etmekten tamamen yoksundur.Bunun
içindir ki yürüyemeyip, hareket edememekte ve kendisine âit tuvalette kendi
ihtiyacını giderememektedir. Bu durum, on yıldır devam
etmektedir.Fakat üç veya dört ay önce bu hastalık kendisine daha
ağır gelmeye başladı. Namaz kılmak için taharet ve
abdestini alamadığından dolayı babamın namazı
terk etmesi câiz midir?

Eğer
namazı terk etmesi kendisine câiz değil ise, taharet ve abdestini
nasıl almalı ve namazını nasıl
kılmalıdır?

Bu hal
üzere olduğu sürece namazdan muaf olduğuna inandığı
için hastalık süresince geçmişte terk ettiği namazlarından
dolayı ne yapmalıdır?

Bunun
üzerine o şöyle cevap vermiştir:

“Aklı
yerinde olduğu sürece müslümandan namaz sâkıt olmaz. Fakat
Allah Teâlâ’nın şu emri gereği, bulunduğu hal
üzere namazını kılar.

فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا
اسْتَطَعْتُمْ…
[ سورة التغابن من الآية: 16 ]

“(Ey mü’minler!) O halde
gücünüz yettiği kadarıyla Allah’tan korkun (Allah’tan korkmada
güç ve takatinizi harcayın).” (Teğâbun Sûresi:16)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de hasta kimseye
şöyle buyurmuştur:

“Ayakta namaz kıl.Ayakta
namaz kılmaya gücün yetmezse, oturarak namaz kıl. Oturarak da namaz
kılmaya gücün yetmezse, yan üzeri yatarak îmâ ile namaz kıl.”

Bu sebeple felç hastalığına yakalanan
babanızın, felçli olmayan sağlam eliyle abdest almaya gücü
yetiyorsa veya birisinin yardımıyla kendisine abdest
aldırabiliyorsa, böyle yapması gerekir.

Eğer su ile abdest alamıyorsa, bu takdirde
toprakla teyemmüm alır.

Eğer kendisi teyemmüm alamıyorsa,
başkası tarafından ona teyemmüm aldırılır.
Teyemmüm aldırılırken de kendisine bakan veya orada
bulunanlardan birisi onun iki ellerini toprağa vurdurur, sonra iki eliyle
onun yüzünü ve ellerini mesh ettirir. Bu arada babanız, teyemmüme niyet
etmelidir.Daha sonra babanız bulunduğu hal üzere oturarak veya yan
yatarak namazını kılar.Gücü nisbetince başıyla da rükû
ve secdeye işâret eder (rükû ve secdeyi îmâ ile yapar).

Babanız felçli olması sebebiyle
başıyla işâret edemiyorsa (îmâ yapamıyorsa),
başının bir ucuyla rükû ve secdeye işâret eder.

İşte bu şekilde olur. Allah’a hamd olsun
dîn kolaylıktır.Fakat bu kolaylık, namazı tamamen terk
etmek anlamında değildir. Aksine zikrettiğimiz gibi
bulunduğu hal üzere namazını kılar. Terk etmiş
olduğu namazları da gücü yettiğince kılması
gerekir.” (“el-Muntekâ Min Fetâvâ’l-Fevzân”; c: 4, s: 27)

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android