İndir
0 / 0
1649908/02/2006

PEYGAMBER -SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM- İLE ALAY EDİLMESİNE KARŞI TAVRIMIZ NASIL OLMALIDIR?

Soru: 86109

Batılı bazı ülkelerin, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile alay etmelerini ve onunla dalga geçmelerini hepimiz işittik.

Peki bu olay karşısındaki tavrımız ne olmalıdır?

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i nasıl müdafaa etmeli ve savunmalıyız?  

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd,
yalnızca Allah’adır.

Birincisi:

Şüphesiz
bu akılsız ve aptal mücrimler, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ile
alay etmeleri ve onunla dalga geçmeleri, bize ve dîni için gayretli ve hevesli
olan her müslümana kötülük etmişlerdir.

Muhammed -sallallahu aleyhi
ve sellem- ki yeryüzüne ayak basmış,
gelmiş-geçmiş en fazîletli insandır.

Muhammed -sallallahu aleyhi
ve sellem- ki yaratılmışların ilkinden sonuncusuna kadar
onların en hayırlısıdır. -Rabbimin salât ve
selâmı, onun üzerine olsun-.

Onların
arlanmadan-utanmadan yapmış oldukları bu
davranışı, pek garipsememek gerekir.Çünkü onlar, bu ahlaksızlığa
daha lâyıkt ve daha çok hak eden topluluklardır.

Ayrıca
Peygamberimiz
Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘in şahsına yapılan bu çirkin saldırı,
kalplerimizi kırması, bunu yapanlara karşı kalplerimizi kin
ve nefret doldurması ve bizim, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- için
canlarımızı fedâ etmeyi istememizle birlikte bunu
yapanların helâk olacaklarını ve devletlerinin yok olmaya
yakınmüjdeleyebiliriz.

Nitekim Allah Teâlâ
bu konuda şöyle buyurmuştur:

إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ [ سورة الحجر الآية: ٩٥]

“Şüphesiz ki biz, seninle alay edenleri (helâk etmek
sûretiyle onları)n haklarından gelmeye yeteriz.” (Hicr
Sûresi: 95)

Bu sebeple Allah
Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i alay eden mücrimlerin hakkından gelecektir.

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

إِنَّ شَانِئَكَ[ سورة الكوثر الآية: ٣]

“Asıl sonu kesik
(ve her türlü
hayırdan kesik, hakîr ve zelîl) olan, şüphesiz sana kin
besleyendir.” (Kevser Sûresi: 3)

“Eskiden
müslümanlar, düşmanın kalesini kuşattıklarında kaleyi
fethetmek zorlaştığı zaman ve kâfirlerin
Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem-‘i çekiştirip ona sövdüklerini işittikleri
zaman kaleyi fethetmenin yakın olduğunu birbirlerine
müjdelerlerdi.Ardından kısa bir süre sonra geçmeden Allah Teâlâ, elçisi
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in intikamını onlardan intikam almak için
kendi katından bir fetih getirir ve kale fethedilirdi.”
(es-Sârimu’l-Meslûl; s: 116-117).

Peygamber
-sallallahu aleyhi ve
sellem- ile alay edenlerin
helâk ve rezil olduklarına dâir tarihte pek çok örnekler vardır.

Üstelik
beşeriyetin
efendisi, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ile alay eden bu kimseler, ondan neyin intikamını
almakta ve hıncını çıkarmaktadırlar?!

– Onlar, Allah
Teâlâ’nın vahdâniyyetine îmân etmedikleri için, Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem- tevhîde (Allah
Teâlâ’yı birlemeye) dâvet etmiş olduğu için ondan intikam almakta ve
hıncını çıkarmaktadırlar.

– Onlar, Allah
Teâlâ’ya eş ve evlât nisbet ettikleri için, Muhammed
-sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbi Allah Teâlâ’yı
yüceltmiş ve bu iftiracıların söyledikleri şeylerden O’nu
tenzih etmiş olduğu için ondan intikam almakta ve
hıncını çıkarmaktadırlar.

– Onlar,
başıboş bir ahlakı ve azgın bir şehveti
istedikleri için, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in yüce ahlâka dâvet etmiş, kötü ahlâkı
terketmeyi emretmiş, fazîlet ve yüce ahlâka dâvet etmiş, rezâlete
götüren her kapıyı kapatmış olduğu için ondan
intikam almakta ve hıncını çıkarmaktadırlar.

– Onlar,
şehevî duygular ve rezâlet bataklığında batmak istiyorlar. Zaten
istediklerini de elde etmişlerdir!

– Onlar,
Allah’ın elçisi olduğu için Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den intikam
almakta ve hıncını çıkarmaktadırlar. Oysa Allah Teâlâ onu,
elçilik görevini yerine getirmesi ve vahyini tebliğ etmesi için seçmiştir.

Muhammed
-sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in Allah Teâlâ
tarafından gönderilen bir peygamber olduğuna delâlet eden sayılamayacak
kadar çoktur.

– Onlar, ayın
ortadan ikiye yarılması olayını hiç işitmediler mi?

– Onlar, onun parmaklarının
arasından suyun defalarca fışkırdığını hiç
işitmediler mi?

– Onlar, onun büyük
mucizesi olan, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın kelâmı, bu
Kur’an’ı hiç işitmediler mi? Bu Kur’an ki Allah Teâlâ onu
korumuştur.Onunla oynamak isteyenlerin eli ona uzanamamıştır.

– Onlar, Allah
Teâlâ tarafından kendi peygamberlerine gönderilen kitaplarla
öyle oynamışlar ki, hem de ne oynamışlar!

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ
عِندِ اللّهِ لِيَشْتَرُواْ بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا
كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُمْ مِّمَّا يَكْسِبُونَ [سورة البقرة الآية: ٧٩]

“Elleriyle Kitap yazıp, sonra onu
az bir bedel karşılığında satmak için: ‘Bu Allah katındandır’,
diyen (yahudî)lerin vay haline! Elleriyle
yazdıklarından dolayı vay hâline onların! Ve kazandıklarından dolayı vay
hâline onların!” (Bakara Sûresi: 79)

Hatta Peygamberimiz
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in doğruluğunu ve samimiyetini
gösteren en büyük delil; dîninin asırlardır diğer dînlere
üstün gelip muzaffer olarak kalmasıdır. Nitekim Peygamberimiz
-sallallahu aleyhi ve sellem-, hayatı boyunca düşmanlarına
karşı dâima üstün gelmiştir.

(Peygamberlik iddiâsında bulunarak) hem kendisine,
hem de dîninine iftirâ eden ve yalan
söyleyene (yalancı peygambere) yeryüzünde bu kadar uzun süre imkân
vermemesi, Allah
Teâlâ’nın hikmeti gereğidir. Hatta kendi bilginlerinin yazdıkları
ve tahrif ettikleri kitaplarında bile peygamberlik iddiâsında bulunan
yalancı peygamberin otuz sene veya buna yakın bir süreden fazla
yeryüzünde kalması, sonra da onun yok olup gitmemesi mümkün değildir.

Nitekim anlatıldığına
göre, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e küfreden ve onun
yalancı olduğunu iddiâ eden hıristiyan birisini hıristiyan
bir kralın huzuruna getirirler. Bunun üzerine o kral hıristiyan dîn
âlimlerini biraraya toplar ve onlara şöyle sorar:

– Peygamberlik
iddiâsında bulunan yalancı peygamber yeryüzünde kaç yıl
kalır?

O âlimler:

– Şöyle,
şöyle, otuz sene veya buna yakın bir süre kalır, dediler.

Bunun üzerine kral
şöyle der:

– O halde bu
Muhammed’in dîni beş yüz veya altı yüz yıldan daha fazla süredir
(bu, kralın o zamanki devrine göre idi) diğer dînlere üstün
geldiğine, insanlar tarafından kabul gördüğüne ve insanlar
bu dîne tâbi olmaya devam ettiğine göre nasıl oluyor da bu
Muhammed yalancı peygamber oluyor?

Ardından
Muhammed
-sallallahu aleyhi
ve sellem-‘e küfreden ve onun yalancı peygamber olduğunu iddiâ eden
adamın boynunu vurdurur!

(Bkz: Şeyhulislâm
İbn-i Teymiyye’nin -Allah ona rahmet etsin-: ‘Şerhu’l-Akîdeti’l-İsfahâniyye’)

Onlar, pak ve
berrâk olan İslâm dâveti ulaştığında bu dînin gerçek
olduğunu kabul edip ikrar etmekten, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e
saygı göstermekten kendilerini alamayan ve İslâm’a girdiklerini
ilân etmiş olan kendi dînlerinden birçok akıl sahiplerini, kral ve
bilginlerini hiç işitmediler mi?

Nitekim
Habeşistan kralı Necâşî bunu ikrar etmiş ve İslâm’a
girmişti.

Peygamberimiz
-sallallahu aleyhi ve sellem- Bizans imparatoru Herakliyus’a bir mektup
gönderip onu İslâm’a dâvet ettiğinde, Herakliyus,
Muhammed -sallallahu aleyhi
ve sellem-‘in gerçek peygamber olduğunu ikrar etmiş, müslümanlığını
ilân etmeye niyetlenmiş veRasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in yanına gidip ona hizmet
etmeyi temennî etmişti. Fakat kendi dîninden olan
hrısitiyanlardan korktuğu için küfür üzere kalmış ve bu hal
üzere ölmüştü.

Günümüzde
onların dîninden olan birçok kimse İslâm’a girdiklerini ilân etmeye
devam etmektedirler.

1.
Amerikalı bilim adamı MichaelHart, “Dünya Tarihi’nin En Nüfuzlu 100
Şahsiyeti” adlı kitabında yüzyılın
başına, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i koymuş ve adı
geçen kitabının 13. sayfasında şöyle demiştir:

“Muhammed
-sallallahu aleyhi
ve sellem-‘i bu listenin başına koymamın sebebi; Muhammed -sallallahu aleyhi
ve sellem- tarihte, dînî ve dünyevî açılardan en büyük başarıya
ulaşmış tartışmasız tek şahsiyettir.”

2. İrlandalı
yazar George Bernard Shaw, “Muhammed”
adını verdiği ve İngiliz yetkililerinin yakmıl
olduğu kitabında şöyle demiştir:

“Dünya,
Muhammed’in düşüncesinde olan bir adama ne kadar da muhtaçtır!
Ortaçağda dîn adamları (papazlar), cehâlet ve taassup
sebebiyle Muhammed’in dînini en karanlık renklerle tasvir
etmişlerdir.Onlar, Muhammed’i, hıristiyanlığa bir
düşman olarak kabul ediyorlardı. Fakat ben, Muhammed’in
hayatını inceledim. Onu, takdire şâyân hârikulâde buldum.

Yine, onun
hıristiyanlığın düşmanı olmadığı
sonucuna vardım. Aksine onu, insanlığın
kurtarıcısı olarak adlandırmak gerekir. Bana göre o,
şayet günümüzde dünyayı idâre etmiş olsaydı, beşeriyetin özlemle beklediği, dünyayı
sulh ve saâdete kavuşturmada başarılı olacak tek şahsiyettir.”

3. Annie
Besant, “The Life and Teachings of Muhammad/Muhammed’in Hayatı ve
Öğretileri” adlı kitabında şöyle
demiştir:

“Arabistan’ın
bu büyük peygamberinin hayatını ve şahsiyetini inceleyen, nasıl
yaşadığını ve insanlara nasıl
öğrettiğini bilen herkesin, Allah’ın büyük elçilerinden

(peygamberlerinden) birisi olan bu kıymetli
Peygamber için ürpertici bir saygıyla dolmaması mümkün değildir.
Arzettiğim bu eserde söyleyeceklerimin pek çoğu,
çoklarının bildiği şeyler olsa da, ben onları ne zaman
yeni baştan okusam, bu Arabistanlı öğretmen için hep yeni
bir hayranlık ve yeni bir saygı duyuyorum.”

4.
Avusturyalı
Schabrak
şöyle demiştir:

“Bütün
insanlık
(beşeriyet), Muhammed
gibi bir insanla iftihar eder.O, okuma-yazma bilmemesine rağmen, on küsür
asır önce yeni bir dîn getirmeye muvaffak olmuştur.
Biz
Avrupalılar, onun bulunduğu
zirveye ulaşabilirsek, en mutlu nesil oluruz.”

5.
Kanadalı oryantalist (müsteşrik) Samuel Zwemer şöyle
demiştir:

“Şüphesiz
Muhammed, güçlü bir reformcu, fasih konuşan bir hatip, korkusuz bir cesur
ve büyük bir düşünür idi. Bu vasıflara aykırı olan
şeyleri ona nisbet edemeyiz.İşte getirmiş olduğu
Kur’an ve kendisinin tarihi, bu iddiânın doğru olduğuna
şâhitlik etmektedir.

6. Nobel barış
ödülü almış İngiliz filozof Thomas Carlyle, “Tarihte Kahramanlar” adlı
kitabında şöyle demiştir:

“İslâm dîni yalandır ve Muhammed bir sahtekâr ve
yalancıdır, diyen kimseye kulak vermek, bu çağda bir
konuşmacı için en büyük utanç vesilesidir.

Hayatı
boyunca sağlam prensip sahibi, kararlı, iyiliksever, şefkatli,
takvâlı, fazîletli, hür, çok ciddî ve samimî bir insan olarak
tanınmıştır.Buna karşılık sevimli, dost
canlısı, hatta neşeli ve şakacı bir karaktere
sahiptir.

Adâletli,
iyi niyetli,katıksız bir
zekâyla, ateş ve ışıkla, işlenmemiş meziyetlerle
dolu; sanki gecenin zifiri karanlığında parlayan kandil gibidir.Yüzü
nurla dolu, fıtratı ile büyük bir insan idi.Hiçbir okul onu
bilgilendirmemiş, hiçbir öğretmen de terbiye etmemiştir.
Çünkü onun buna ihtiyacı yoktu.”

6. Alman
edebiyatçı
Johann Wolfgang
Von
Gothe
şöyle demiştir:

“Biz, Avrupalılar olarak bütün
imkânlarımıza rağmen, Muhammed’in ulaştığı
şeye henüz ulaşamadık. Gelecekte de onu hiç kimse geçemeyecektir.
Ben, tarihte insanlık için ideal şahsiyetleri
araştırdım. Bunu peygamber Muhammed’de buldum.Gerçeğin de
işte bu şekilde ortaya çıkması ve yücelmesi gerekir. Nitekim
bütün dünyayı, tevhîd kelimesine boyun eğdirmek sûretiyle Muhammed bunu
başarmıştır.”

Böyle olduğuna göre bütün dünyanın -ki onların bundan
hiçbir başka çaresi yoktur Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i bütün liderlerin üzerinde
tutmaları, yaratılmışlar arasındaki büyüklüğünü, üstünlüğünü
ve her şeyden daha çok takdir edilmesi gerektiğini bilmeleri gerekir.

Yine, bütün
dünyanın, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in risâletine ve onun Allah
Teâlâ’nın göndermiş olduğu kıymetli peygamberlerin
sonuncusuolduğuna îmân etmeleri gerekir.

Bizler, bu
fırsatı iyi değerlendirip onları İslâm’a dâvet
etmeliyiz. Çünkü onların mücrim ellerinin işlemiş olduğu
şeyleri İslâm’dan başka bir şey silemez. Eğer onlar
hala inat edip büyüklük taslarlar ve bulundukları hal üzere kalmakta
ısrar ederlerse, bu takdirde onları içerisinde ebedî olarak kalacakları
cehennem ateşiyle müjdeleyin!

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ
الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ[ سورة المائدة الآية:
٧٢]

“Allah,
kesinlikle Meryem oğlu Mesih’tir diyenler, muhakkak kâfir
olmuşlardır. Oysa Mesih: Ey İsrailoğulları! Rabbim ve
Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin. Zirâ her kim, Allah’a şirk
koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar ve onun varacağı yer
de ateştir. Zâlimler için (onları cehennemden kurtaracak)
yardımcılar da yoktur, demişti.” (Mâide Sûresi: 72)

Yine, Allah
Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ
وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ[
سورة آل عمران الآية: ٨٥]

“Kim,
İslâm’dan başka bir dîn isterse/ararsa, o dîn ondan asla kabul
olunmayacaktır. Ve o, âhirette hüsrâna uğrayanlardan olacaktır.”
(Âl-i İmrân
Sûresi: 85)

Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ
بِيَدِهِ، لاَ يَسْمَعُ بِي أَحَدٌ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ يَهُودِيٌّ وَلاَ
نَصْرَانِيٌّ، ثُمَّ يَمُوتُ وَلَمْ يُؤْمِنْ
بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ إِلاَّ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ.
[ رواه مسلم ]

“Muhammed’in nefsi elinde
olan Allah’a yemîn ederim ki, bu ümmetten yahûdi olsun, hıristiyan olsun,
her kim beni(m elçiliğimi) işitir de sonra
gönderildiğim dîne îmân etmeden ölürse, o cehennem
halkındandır.”(Müslim;,
hadis no:153)

İkincisi:

Allah
Teâlâ hikmet sahibidir. Sadece şer olan bir şeyi asla takdir etmez.
Aksine ne kadar insanlara şer olarak gözükse de, Allah Teâlâ’nın
mü’min kulları için takdir ettiği o şeyde hayır olması
gerekir.

Nitekim Peygamber
-sallallahu aleyhi ve
sellem- bu konuda şöyle buyurarak ne kadar doğru
söylemiştir:

عَجَبًا لِأَمْرِ الْـمُؤْمِنِ!
إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذَاكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ؛
إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ
ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ.
[ رواه مسلم]

“Mü’minin ilginç bir hâli vardır.Onun her işi
hayırdır. Bu meziyet, mü’minden başka hiç kimsede yoktur.Eğer
sevindiren bir şey kendisine isâbet ederse, şükreder. Bu da onun için
bir hayır olur. Eğer bir darlık (musibet) kendisine isâbet ederse, sabreder. Bu da
onun için bir hayır olur.”(Müslim, hadis no: 2999)

Allah Teâlâ -herkes
tarafından bilinen- İfk hâdisesi hakkında şöyle
buyurmuştur:

لا
تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا
اكْتَسَبَ مِنَ الإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ
عَظِيمٌ [ سورة النور من الآية:
١١]

“Siz onu (o iftirâyı) kendiniz için bir
şer sanmayın.Aksine o, sizin içinhayırlıdır. O iftirâcılara gelince, onlardan her birine,
kazandığı günah nisbetinde cezası vardır.Onlardan bu iftirânın
çoğunu üstlenen kimseye ise, (âhirette) cezânın en
büyüğü vardır.” (Nûr Sûresi: 11)

Peygamberimiz -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘e dil uzatıp ona küfredenlerin, bu iğrenç suçlarından
çıkarılan bazı faydalar vardır.

Bu fadalar:

1. Bu kâfirlerin, çoğu
zaman yapmacık olarak kendilerini barışçı göstermeye
çalışsalar bile, kalplerinde müslümanlara karşı
gizlemiş oldukları kin ve nefret açıkça ortaya çıkmıştır.

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي
صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ [
سورة آل عمران الآية: ١١٨]

“Ey îmân edenler! Sizin dışınızdakileri
(mü’minlerden başkalarını) sırdaş edinmeyin. Çünkü
onlar size fenâlık etmekten asla geri durmazlar, dâima sizin
sıkıntıya düşmenizi isterler. Size olan
düşmanlıkları, ağızlarından dökülen
sözlerinden belli olmaktadır. Kalplerinin gizledikleri
düşmanlık ise daha büyüktür. Eğer düşünüp akıl
ederseniz, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”(Âl-i İmrân
Sûresi: 118)

2.
Batılıların düşünce özgürlüğü konusundaki çifte
standartlı oldukları açıkça ortaya
çıkmıştır. Onlar, burada düşünce hürriyetine gerek
duymaktadırlar. Akıl sahibi herkes bilmektedir ki,
başkasının kutsal değerlerine dokunduğunuz veya saldırdığınız
zaman, işte sözde düşünce özgürlüğü orada biter. Ama
onlar düşünce özgürlüğü konusundaki iddiâlarında
yalancıdırlar.

Nitekim yakın
bir tarihte bir hükümet, ülkesindeki Buda’nın heykellerini kırmaya
başladığı zaman, dünya ülkelerinin derhal ayaklandıklarını
ve bu olaya karşı çıktıklarını hepimiz
hatırlıyoruz.

O halde sizin sözde düşünce
özgürlüğünüz hani nerede kaldı?

Muhammed
-sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in
şahsına yapılan bu çirkin saldırıyı da niçin
düşünce özgürlüğü olarak kabul etmiyorsunuz?

3. “Müslüman
olmayanlara kâfir demeyin.Aksine bizimle onlar arasında fitne ateşini
alevlendirmemek için onlara, bizden başkası deyin” diyen,
bizim insanımız olduğu halde, batılaşmış ve
onların anlayışını benimsemiş bazı
kimselerin bu sözlerinin geçersiz olduğu açıkça ortaya
çıkmıştır.

Dikkat edin!
Herkes, kimin kimden nefret ettiğini, kimin başkasının
kutsal değerlerine saygı göstermediğini ve kimin fırsat
buldukça başkasına savaş ilân ettiğini iyi bilmelidir.

4.
Başkasının düşüncesine saygı göstermek ve ona
saldırmamak ilkesi üzerine kurulmuş olan, “Medeniyetler veya
Dînlerarası Diyalog” diye dünyaya sürekli tekrarlayıp
durdukları iddiâlarında yalancı oldukları açıkça ortaya
çıkmıştır.

Onlar hangi diyalogu
istemektedirler?

Hangi
saygıyı gösterdiklerini iddiâ etmektedirler?

Onlar, kendilerine
saygı göstermemizi ve onları yüceltmemizi istemektedirler. Hatta
kendilerine rükû edip secde etmemizi istemektedirler. (Biz böyle
yaptıkça) onlar daha çok bizimle alay edip dalga geçmiyorlar mı? Bize
daha fazla zulmetmiyorlar mı?

5. Müslümanların
kalplerinde îmân ateşi yeniden canlanmıştır. Bu olayın
ardından müslümanların göstermiş oldukları tepkilerin,
îmânın onların kalplerine yerleştiğine ve
Peygamberleri
Muhammed -sallallahu
aleyhi ve sellem-‘i ne kadar çok sevdiklerine delil teşkil
ettiğini gözlerimizle gördük. Öyle ki dînin bazı
emirlerini yerine getirmeyen kimseler bile, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in intikamını almak için onu savunur hâle gelmiştir.

6. Müslümanların
saflarını birleştirmiştir.Ülkeleri ve dilleri
farklı da olsa,müslümanların bu olay karşısında birbirlerine
destek verdiklerini ve aynı tavırları sergilediklerini -Allah’a
hamdolsun- gözlerimizle gördük.

7. Batının,
İslâm’a karşı birleştikleri açıkça ortaya
çıkmıştır. Bu ülke (Danimarka), bu konuda batılı
ülkelerden yardım ister istemez, batılı ülkelerin hemen hepsi, onun
yanında yer aldıklarını açıklamışlardır.
Mücrimler, herkesin aynı siperde olduğunu ve bizim de onların
hepsine birden karşı koyamayacağımızı
müslümanlara öğretmek için, bu iğrenç karikatürleri
gazetelerinde yayınlamak için birbirlerine tavsiyede bulunmuşlardır.

8. Bazı
müslümanları, batılıları İslâm’a çağırmaya
gayret etmesini ve bu dînin gerçek parlak yüzünü onlara
açıklamasını sağlamıştır.

Nitekim bazı
müslümanları, gerçeği görürler ümidiyle
batılıların gözlerinin üzerindeki kapakları
kaldırmak için, onların dillerinde kitaplar bastırmak üzere
birbirleriyle yarıştıklarını gözlerimizle
gördük.

9. Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-‘e saldıran ülkelerin ürünlerini boykot eden
müslümanların, bu davranışlarının sonuçları
açıkça ortaya çıkmıştır. Bu sebeple devletleri, -en yüksek düzeyde olsa bile- resmî veya siyâsî
hiçbir girişimde bulunamamıştır. Fakat boykotun üzerinden
çok geçmeden birkaç gün sonra karikatürleri yayınlayan gazete ve gazetenin
genel yayın yönetmeni özür dilemek ve sözlerindeki üslubu
değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine
müslümanlarla olan gerginlik biraz olsun yumuşamaya başlamıştır.

Bu yöntemle
(boykot yöntemiyle), düşmanlarından intikam alabilmek ve onlara
zarar verebilmek için müslümanların kullanabilecekleri yeni bir silah
ortaya çıkmış oldu.

10. Batıya
apaçık bir mesaj gönderilmiş oldu. O mesaj da şudur: Biz
müslümanlar, dînimize bir şey gelmesine veya zarar verilmesine veyahut da
Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in şahsına saldırılmasına asla
râzı olmayız. Bundan dolayı kendimizi, babamızı ve
annemizi ona fedâ ederiz.

Şâirin
dediği gibi:

“Zirâ babam,
dedem ve ırzım, Muhammed’in ırzı için sizin yerinize fedâ
olsun.”

Üçüncüsü:

Bu olay konusunda
üzerimize düşen göreve gelince;

1. Üzerimize
düşen görev, bunu şiddetle reddetmektir.Herkes, gücünün
yettiğince ve elinden geldiğinde hareket etmelidir. Örneğin
herkes, Danimarka hükümetine veya dışişleri
bakanlığına veya gazetelerine bir mesaj veya makale yollaması
veyahut telefon etmelidir.

2. Karikatürleri
yayınlayan yetkililerden ciddî anlamda açıkça özür dilenmesi, bu
konuda iki yüzlü davranıp özür dileme adı altında suçunu
örtbas etmemesi istenmelidir. Bizler, müslümanları küçük
düşürücü özür beyan edilmesini istemiyoruz. Onların, hatayı
kabul etmelerini ve bu hatadan dolayı özür dilemelerini istiyoruz.

3. Bu karikatürleri
yayınlayan mücrimlerin cezalandırılmaları istenmelidir.

4. Danimarka
hükümetinin İslâm’a ve müslümanlara düşmanlık etmekten
vazgeçmesi de istenmelidir.

5. İslâm’a
dâvet eden, İslâm’ı ve İslâm peygamberini tanıtan kitapların,
onların dillerine çevrilmesi ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in güzel kokulu hayatı açıklanması
gerekir.

6.
Peygamber
-sallallahu aleyhi ve
sellem-‘i ve onun
şahsını savunan programların yayınlanması için radyo
ve televizyon kanalları kiralanmalı ve bu programlara batılı
akıl anlayışını iknâ edebilecek güç ve bilgiye sahip
kimseler misafir edilmelidir. -Allah’a hamdolsun- bu kimselerde pek çoktur.

7.
Değişik dillerde yayın yapan dergi, gazete ve internet
sitelerinde yayınlanması için güçlü ve sağlam makaleler
yazılmalıdır.

8. Onların
ürünlerini boykot etmeye gelince, eğer boykotun onlar üzerinde bir etkisi
olacaksa, -ki böyle olacağı kesindir- o halde niçin onları
boykot etmeyelim ve onların yerine müslümanların sahip oldukları
şirketleri araştırmayalım?

9. İslâm’a ve
onun peygamberine vahşice saldıran bu kampanyaya karşı koymalı,
İslâm’ın güzel yönleri ve İslâm’ın -gizli ve
anlaşılmaz değil de- açık olan görüşlere uygun
olduğu açıklanmalı ve mücrimlerin şüphelerine cevap
verilmelidir.

10. Sünnete
sıkı sıkıya bağlanmalı ve her şeyde Peygamber
-sallallahu aleyhi ve
sellem-‘in yoluna
sarılıp bu konuda sabır gösterilmelidir.

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا[ سورة آل عمران الآية:
١٢٠]

“Size bir iyilik
dokunsa,bu onları tasalandırır.Başınıza bir belâ
gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve Allah’a karşı
gelmekten sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir zarar
veremez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını ilmiyle
kuşatmıştır.” (Âl-i
İmrân Sûresi: 120)

11.
Onları İslâm’a dâvet etmeye çalışılmalıdır.
Şüphesiz bizler, onlara öfke, kızgınlık ve kin
gözüyle bakıyor olsak bile, yine de onlara şefkat gözüyle
bakmalıyız. Çünkü onlar, yakın bir zamanda öleceklerdir.
Eğer bu hal üzere ölürlerse, cehennemlik olacaklardır. O halde
onlara merhamet etmek ve acımak için onları İslâm’a ve
kurtuluşa dâvet etmeliyiz.

Allah
Teâlâ’dan dînini yüceltmesini, kendisini seven dostlarına yardım
etmesini ve düşmanlarını zelîl kılmasını niyaz
ederiz. Çünkü O’nun gücü buna yeter.

Nitekim
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

والله غالب على أمره ولكن أكثر الناس لا يعلمون
[ سورة يوسفمن الآية: ٢١]

“Allah, emrini yerine getirmeye
kâdirdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
(Yusuf
Sûresi: 21)

Allah
Teâlâ’nın salât ve selâmı, Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in üzerine olsun.

Yine de en
iyisini Allah Teâlâ bilir.

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android