Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.
Hamd, yalnızca Allah’adır.
Birinci olarak: Bağlam:
Bu âyetler, dünyalık ihtiraslarile, âhiret nimetlerinin mukayesesi bağlamında gelmiştir. AllahTeâlâ, dünya varlıklarını ve orada insanlara sunulan zevklerizikrettikten sonra, âhiretin nimetlerini zikir yoluna gitmiştir. Gerçeknimet ve ebedi mutluluk da işte budur. Allah -azze ve celle-, bubağlama bu teşvik edici istifham üslubu ile başlayarakşöyle buyurmaktadır:
قُلْأَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌمُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ . الَّذِينَيَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آَمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَاعَذَابَ النَّارِ . الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَوَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ.[ سورة آل عمرانالآيات:15-17]
“De ki:Size, onlardan daha hayırlısınıhaber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içinRableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacaklarıcennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızasıvardır.Allah, kullarını hakkıyla görendir. Onlar: Rabbimiz,biz îmân ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Biziateş azabından koru, diyenler, sabredenler, doğru olanlar,huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlarve seherlerde (Allah’tan) bağışlanmadileyenlerdir.” (Âl-i İmran Sûresi:15-17).
Âhiret nimetleri, her türlüzahmet ve sıkıntıdan beridir.
Örneğin dünyada,(bir nimet olarak)kadınlar ve evlatlar (var) iken, âhirette (buna denk), dünyadakibenzerlerinden her bakımdan farklı olan “tertemiz eşler”dir.Bunitelemede dünyalık zevkler ve ihtiraslar karşısında (âhiretnimetlerinin) gerçek bir kalite farkı görülmektedir.
Bütün bunlardan daha da yüceolanı ise, ( رضوان من الله )(Allah’ın hoşnutluğu)’dur ki, dünya hayatına da, âhirethayatına da bedeldir. Bu, (Allah’ın rızası, sevgisi velütfu’nün onları sarması ve bundan sonra asla bir zorluklakarşılaşmamaları) cennet ehlinin kavuşacağınimetlerin en yüce olanıdır.
Sonra, Allah Teââ; bu büyük nimeti hakeden kullarının gerçek vasıflarını (ki Allah Sübhanehuve Teâlâ onların her şeyinden haberdardır) açıklamaktadır.
O şöyle demektedir:
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آَمَنَّا فَاغْفِرْلَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ [ سورة آل عمرانالآية: 16]
“Onlar:Rabbimiz! Biz îmân ettik.Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi cehennemazabından koru, diyenlerdir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 16)
Onların bu sözlerindenmaksat, sözün bizzat kendisi değil, müminlerin hayatlarınıkuşatan Allah -azze ve celle-’ye olan tam bir bağlılıklabağlanışları ve îmânlarının bir tezahürü, Allahkarşısında günahlarını affettirecek ve bu müminleriçin en büyük temenni olan cehennem azabından koruyacak tam bir teslimiyetifade ediyor olmasıdır.
İbn’ül-Kayyim -Allahona rahmet etsin- der ki:
“Allah Teâlâ bütün bunların dünyahayatına âit (geçici) zevkler olduğunu belirttikten sonra,kullarını ahiretin nimetlerinin daha hayırlı ve dahakalıcı olduğunu bildirerek ona teşvik etmektedir. Âyeti Kerimesinde şöylebuyurur:
قُلْ أَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذَلِكُمْ لِلَّذِينَاتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُخَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُبَصِيرٌ بِالْعِبَادِ .[ سورة آل عمرانالآية:15]
“De ki:Size, onlardan daha hayırlısınıhaber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içinRableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacaklarıcennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızasıvardır.Allah, kullarını hakkıyla görendir. ” (Âl-i İmran Sûresi:15).
Allah Sübhanehu ve Teâlâ, daha sonra bu nimete lâyıkolanların, onu hak edenler olduklarını belirterekşöyle buyurmuştur:
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آَمَنَّا فَاغْفِرْلَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ . الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَوَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ.[ سورة آل عمران الآيتان:16-17]
“De ki:Size, onlardan daha hayırlısınıhaber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içinRableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacaklarıcennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızasıvardır.Allah, kullarını hakkıyla görendir. Onlar: Rabbimiz,biz îmân ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Biziateş azabından koru, diyenler, sabredenler, doğru olanlar,huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlarve seherlerde (Allah’tan) bağışlanmadileyenlerdir.” (Âl-i İmran Sûresi:16-17).
Bu âyette Allah Teâlâ, sevdiği kullarıiçin âhiret nimeti olarak hazırlamış olduğu şeylerin,dünya metaından daha hayırlı olduğunu haber vermektedir. Âhiretnimetleri ise, iki çeşittir: Zevkini çıkaracakları ecirler veondan daha da yüce olanı Allah’ın rızası.
Allah Teâlâ buyurmaktadır:
اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌوَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِكَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُمُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً
[سورة الحديدالآية:20]
“Bilinki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızdakarşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olmayarışından ibarettir. (Nihayethepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle:Bir yağmur (düşünün)ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider.Sonra kurumaya yüz tutarda sen onu sararmış olarak görürsün.” (Hadîd Sûresi:20).
Burada da Allah Teâlâ, düşünebildiklerikadarıyla düşünenler için, dünya gerçeğini onlara haber veriyor.Dünya bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Kaldı ki oyun ve oyalanmak nefisiçin birer meşgale olup, ancak cahillerin yapacağı bir “vakit harcama”dırve boşu boşuna “yok” olma dışında bir gerçekliğide yoktur.” (Uddet’us-Sabirîn;s:168).
İkinciolarak: Kelimelerin tefsiri.
Allah Teâlâ, kendileri için cennette, dünyanimetleriyle asla mukayese edilemeyecek nimetlerhazırladığı muttaki (Allah’tan hakkıyla korkan)kullarının sıfatlarını zikretmektedir. Busıfatları, özendirme ve muhtevasına sadıkkalınması maksadıyla zikretmiştir.
İbnKesîr -Allah ona rahmet etsin- der ki:
”Allahu Teala; kendilerine büyük sevaplar va’dettiği takva ehli kullarını tarif etmektedir.
Buyurmaktadır ki:
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا
“Rabbimiz: Bizler îmân ettik’diyenler…”
Yani, sana, kitabına ve rasulüne.
فَاغْفِرْ لَنَاذُنُوبَنَا
“Günahlarımızıbağışla..”
Yani, sana ve bize gönderdiğinşeriata olan îmânımız nedeniyle, rahmetin ve faziletinlegünahlarımızı ve taksiratımızı bağışla.
وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“Bizi cehennem azabından koru.”
Sonra buyurdu ki:
الصَّابِرِين
“Sabredenler”
Yani, ibâdet ve taatında daim olanlar veharamlardan sakınanlar.
( وَالصَّادِقِينَ )
“Sadıklar”
Yani,zorluklarına katlanmak suretiyle istikamet üzere oldukları îmânlarıkonusunda sadakat sahibi olanlar.
(وَالقَانِتِينَ )
“Samimiyetle, gönülden boyuneğenler”.
Kunut: İtaat etmek, boyuneğmektir.
( والْمُنفِقِينَ )
“İnfakta bulunanlar”
Yani,İtaat edilmesi emredilen bütün hususlarda, mallarıyla (infaktabulunanlar).
Yakınları ve akrabalarıylaalakayı kesmeyenler, muhtaç olanları gözetenler.
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ .
“Sehervakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyeler.”
Bu (son) ifade, seher vakitlerinde yapılan duâve niyazların faziletine delalet etmektedir.
Denilmiştir ki:
Yakup -sallallahu aleyhi ve sellem- oğullarına:
سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي .
“Yakub: Rabbimden sizinbağışlanmanızı dileyeceğim.“(Yusuf Sûresi: 98).
Dediğinde, duâsını seher vaktindeyapmıştır.
Yine, Sahihayn’de, Müsnedlerde ve Sünenlerde, birdenfazla vecihle rivayet edildiğine göre, Rasulullah -sallallahu aleyhive sellem-, sahâbeden bir gruba şöyle buyurmuştur:
“Her gece, gecenin üçte birikaldığında, Allah Teala, dünya semasına iner veşöyle der:
-İsteyen yok mu kendisine vereyim.Duâ eden (yalvaran) yok mu duâsına icâbet edeyim. İstiğfardabulunan yok mu tevbesini kabul edip kendisini bağışlayayım.”(Hadis).
Üçüncüolarak: Belağat ve edebiyat.
Burada, Allah Teâlâ’nın:
الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَوَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ.[ سورة آل عمرانالآية: 17]
“Sabredenler, doğru olanlar, huzurundagönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar veseherlerde (Allah’tan) bağışlanmadileyenlerdir.” (Âl-i İmran Sûresi:17).
Âyetindeki, bazı edebi ve beyanihususları, ilim ehli müfessirlerin sözlerinden hareketle, soru vecevap üslubuyla açıklayalım.
1.Allahu Teâlâ, niçin diğerlerini değil de, mü’minlerinbu özelliklerini zikretmiştir:
Bazımüfessirler şöyle demişlerdir:
Bubeş özellik kulluğun bütün aşamalarını ve AllahTeâlâ ile olan bütün muamelatı kapsamaktadır.
İmamBeyzavî -Allah ona rahmet etsin-:
الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَوَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ.[ سورة آل عمرانالآية: 17]
“Sabredenler, doğru olanlar, huzurundagönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar veseherlerde (Allah’tan) bağışlanmadileyenlerdir.” (Âl-i İmran Sûresi:17).
Kulluğun en güzel özelliklerini belirtmektedir,demektedir.Kulun, Allah ile olan münasebeti, ya tevessül ederek ya da talep ileolur.
Tevessül: ya nefis ile ki; nefsi kötülüklerdenalıkoyup, iyiliklere ve iki hali de kapsayan sabırlı olmayayönlendirmek suretiyle veyahut da beden ile olur. Beden ile olan tevessülde, ya sözlü olur ki, bu doğruluktur. Veya fiili olur ki, bu da, itaatin gereği olan kunut,yani Allah’ın yüceliği karşısında boyun eğmektir.Veyahut da mal ile olur ki, bu da hayır yolunda infakta bulunmaktır.
Talep ise; istiğfar (bağışlanmadileği) ile olur; çünkü bağışlanma isteği, dileklerinen büyüğüdür. Hatta istiğfar, tüm bağışlanmaisteklerini kapsamaktadır.” (Beyzâvî Tefsiri; c: 2, s:16).
Tâhirb. Âşûr -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Burada, dindarların ana özelliklerininfaziletleri zikredilmiştir. Bunlar:
Sabır: Taatta bulunmanın vekötülükleri terk etmenin esası.
Sadâkat: İstikamet üzere olmanın veÜmmetin fertleri arasında güven duygusununyaygınlaşmasının temeli.
Kunût: İbadetlerin vaktinde, tam anlamıylave yerli yerince yapılmasının şartı. Kunut, nefsî vebedenî bir ibadettir.
İnfak: İnfak, ümmetinmuhtaçlarının ihtiyaçlarını yeterince gidermenin temeliniteşkil eder. Yakınlaşmanın mali boyutudur. Mal canınikiz kardeşidir!
Seherlerde tevbe İstiğfar: Geceninsonlarına doğru, namaz ile beraber yapılan duâ ve istiğfar.Seher, gecenin son anlarıdır. İbadetin en fazla ihlâslayapıldığı anlardır. Çünkü her yere sükûnethâkim olmuştur. Bu vakitlerde kalkıp, namaz ve duâ ile meşgulolmak, kişinin âhiretine gösterdiği öneme delalet eder. Buyüzden, sadık kimseler, tevbe istiğfar için bu vakti tercih ederler.Çünkü vakit, meşgalelerden arınmış, duygularınsaflaştığı bir vakittir.” (et-Tahrîr ve’t-Tenvir kitabı;c: 3, s: 43).
2. Bu vasıflar,niçin bu sıralamayla gelmişlerdir?
Bunun herhangi birözel nedeni var mıdır? Bu diziliş, rütbeler arasındakiefdaliyete mi delalet etmektedir? Yoksa hepsi aynı mertebede midirler?
Derinlemesinedüşünüldüğünde, bahsi geçen bu sıfatların, buşekildeki sıralanışının efdaliyet ifadeettiği anlaşılmaktadır.
Sabır, nefsinarzularını dizginleyip, ibâdete yöneltmeyi ve kötülüklerdenvazgeçmeyi gerektirmektedir.Ancak nefse engel olmak, tek başına sevapkazanmak için yeterli olmamakta, Allah’a karşı ihlâs ve sadakati degerektirmektedir.O yüzden, “Sabirîn”, sabredenler ile başlamışve akabinde de “Sâdıkîn” sadakat ehli, doğru kimseler”zikredilmiştir.
Sonra, kullar bazensabırdan ve doğruluktan uzaklaşıp, ibâdetlerekarşı tembelleşebilirler. Böylece, bu mertebelerde yükselmekonusunda geriye düşülebilir. İşte, (bu iki sıfatınarkasından) ibâdetlerde devamlı olmak ve dosdoğru olmakmanasındaki “Kunut” sıfatı zikredilmiştir.
Allah Teâlâ:
وَالْقَانِتِينَ
“Huzurdaboyun büken”,
Sfatınızikrettikten sonra, takva ve sabır sıfatlarının gereğiolarak bazı salih amelleri “yüksek rütbeler” olarakisimlendirmiştir.
Allah -azze ve celle-şöyle buyurmuştur:
وَالْمُنْفِقِينَوَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأسْحَارِ)).[ سورة آل عمرانالآية: 17]
“… Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan)bağışlanma dileyenlerdir.”
Fahreddin er-Râzî -Allah ona rahmet etsin- şöyledemiştir:
“Bilesin ki, Allah’ın kullarına yüklemiş olduğu çeşitlimükellefiyetler vardır.
(Bunlardan) ”والصابر” =”sabırlı” (bu yükümlülüklerin) her türlüsünüeda etme konusunda sabırlı olan kimse demektir.
Bu (sabır)mertebe(si)nin en olgun derecesi ise, ifa edilen yükümlülüklerin şahidibizzat kendisi olan salih amellerdir. Bu (durum), salih amel sahibi kimsedemutlaka kendini belli edecektir. Bu mertebe, birincisinden daha geri plandakalınca, Allah Teâlâ; -doğal olarak- öncelikle “الصابرين”sabredenler”i, sonra da “الصادقين” “doğruluk ehlikimseler”i zikretmiştir.
Yine, Allah Teala, (kulların dikkatlerini) buiki çeşit ibadet’in devamlılığı konusundaki görevlerineçekmektedir:
(والقانتين )
Yani, Allah’a itaatte devamlı olanlar.
Bu üç ibare, (es-sâbirîne- ve’s-saâdıkîne-ve’lkânitîne = sabredenler-dosdoğru olanlar ve Allah’a boyun eğip,itaatinde dâim olanlar), bütün ibâdet çeşitlerine yönelik,devamlılık konusuna teşvik etmek ve sevdirmek içinzikredilmiştir.
Allah Teâlâ, bundansonra, belli başlı bazı taât/ibadetleri zikretmiştir.
Bunlardan,kıymeti bakımından en değerli olanı iki tanesidir:
Birincisi: Mal ileyapılan hizmet/mücadele.
Burada,“والمنفقين”“İnfak edenler” olarak adlandırılmışlardır.
İkincisi:Nefis ile yapılan hizmet/mücadele.
Bu da“والمستغفرينبالأسحار” “Seherlerdebağışlanma dileyenler” olarak isimlendirilmişlerdir.
Eğer, niçin “infak edenler”, “tevbeistiğfar edenler”den önce zikredilmiştir? diye sorulacak olursa,
Deriz ki: Çünkü bu âyet, kulun alt(mertebelerden) üst (mertebelere) doğru bir yükselişini ifadeetmektedir. Bu nedenle, “seher vakitlerinde tevbe istiğfar edenlerin ensonunda zikredilmesinde bir beis yoktur.”(Mefatîhu’l-Ğayb, – özetolarak-; c:7, s:176-177).
Bununla birlikte, Tefsir âlimleri, (yukarıdazikri geçen) sıfatlar arasındaki atıf harfi “vav”ınsırrı ile ilgili olarak çok ince ve detaylı görüşlerbeyan etmişlerdir.
Okuyucularımıza (ağır gelmemesiiçin) daha fazla uzatmak istemiyoruz. Kim, daha fazla açıklama isterse, bucevapta adı geçen yukarıdaki tefsirlere müracaat edebilir.
Allah Teâlâ en iyi bilendir.