İndir
0 / 0
4596230/11/2006

KUR’AN’DA SAYISAL MUCİZE VE GÜNEŞ TAKVİMİ’NİN KULLANIMI KONUSU

Soru: 69741

Geçenlerde, Kur’an’ın birçok şeyi kapsayan mucizelerle ilgili olarak, -mesela; ana karnındaki cenin’in geçirdiği üç devre, yıldızların yörüngesi vb.- bazı (yazılar) okudum. Özellikle bir tanesi, “gün” sözcüğünün Kur’an’da 365 defa geçtiğinden, “ay kelimesinin 12 defa tekrarlandığından bahsediyordu. Kur’an’da, “gün” kelimesinin (çoğulu olan günler)’in kaç defa yinelendiğini unuttum. Arkadaşlarımdan biri, İslâmi (hicri) takvim bastırdı. Ancak, 365 günden oluşmuyor. İslâmî takvim konusundaki bu durum ne anlama gelmektedir? Yoksa Allah, dünyanın çoğunluğunun miladi takvimi kullanacağını bildiğinden, bu, sonuncusunun daha sağlam olduğuna mı işarettir?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd,
yalnızca Allah’adır.

Birincisi:

Birçok
insan, Kur’an’daki çeşitli mucizelerle ilgilenmişlerdir. Bu
mucizelerden biri de “sayısal mucize”dir. Gazete ve dergilerde, internet
sitelerinde; tekrarları benzer lafızlar veya zıtlarıyla
aynı sayıda zikredilen ifadelerin dökümü yayınlanmaktadır.
“Yevm” (gün) kelimesinin (365) defa,“şehr” (ay) kelimesinin 12 defa
tekrarlandığını iddia etmektedirler. Yine, “melekler ve
şeytan” ve “dünya ve âhiret” gibi, başka lafızlar için de buna
benzer şeyler yapılmıştır.

İnsanların
birçoğu, “Nükte” ile “i’caz” yani eşsizlik-benzersizlik (konusunu)
birbirinden ayırmaksızın, bu tekrarlar (hakkındaki
sayılar)ın doğru olduğunu ve bunların Kur’an’ın
mucizelerinden olduğunu sanmaktadır. Birtakım sayıları
ve (birbiriyle benzeşen-belirli) kelimeleri bir araya getirerek kitaplar
yazmak, herkesin yapabileceği bir şeydir. Bunun neresi benzersiz
olmaktır? Allah Teâlâ’nın kitabındaki “benzersizlik” bu türden incelikler
gibi değildir. Aksine konu, bundan çok daha derin ve çok daha ulvîdir.Çünkü
Arab hatiplerini ve söz ustalarını, “bu (Kur’an’ın) bir
benzerini veya benzeri on suresini veya bir tek suresini de onların
getirmeleri” konusunda aciz bırakan bu (Kur’an)dır. Bu gibi incelikleri
yapmaya (kalkışmak) herhangi bir yazarın haddi değilken, -bununda
ötesinde- kitap telif etmeye kalkışmak! İşte buna
dikkat edilmelidir.

Bilinmelidir
ki; bu tarz fiiller, böylesi kimseleri, sadece istatistik oluşturma
(sınırında durdurmamış) daha fazlasına
yönelmeye sevk etmiştir.Bazıları bu sayılarla
“İsrail devleti’nin yok olacağı tarihi, diğer
bazıları “kıyametin kopacağı ânı” belirlemeye
yeltenmişlerdir. Bir kısmı da yayınlarında, Kur’anda “New
York’taki İkiz Kulelerin yıkılışı”na işaret
edildiğini iddiâ ederek, tevbe suresinin âyet sayısı, sûre
numarası ve cüz sayısından hareketle, Allah Teâlâ’nın
kitabına iftira atmıştır.Bütün bunlar, Allah Teâlâ’nın
kitabına karşı (işlenen) ve Allah’ın
Kitabı’nın eşsizliği hakkındaki cehaletten kaynaklanan
abesliklerdir.

İkincisi:

Bu
rakamları yayınlayanların istatistikleri incelendiğinde,
bazı lafızların sayımının doğru
olmadığı görülmektedir.Bazılarının,
kelimelerin sayımında ‘ayıklama’ yöntemini kullanarak,
hevalarına göre davranmışlardır. Bütün bunlar, arzu
ettikleri neticeye ulaşmak ve Allah’ın kitabında var olduğunu
sandıkları şeyler içindir.

Dr. Halid es-Sebt şöyle demiştir:

Dr.
Eşref Abdurrazzak Katane, Kur’an-ı Kerim’deki sayısal mucize
konusunda bir tenkit çalışması yapmış ve bu
çalışmasını “Mushaf’ın Resmi ve Sayısal
Mucize; Kur’an-ı Kerim’de Sayısal Mucize Kitapları (ile
ilgili) bir Tenkit Çalışması” adıyla
yayınlamıştır. 3 Kitabın sonuç bölümünde şu
kitaptan bahsetmektedir:

1-
“19 Rakamının Mucizesi”.
Basim Cerrar,

2-
“Kurban’da Sayısal Mucize” .
Abdurrazzak Nevfal,

3-
“Mucize” Adnan er-Rifaî.

Müellif,
ulaştığı sonucu şu ibarelerle ifade etmiştir:

“Bu
kitaplarda zikredildiği üzere,çalışmamda ‘sayısal mucize düşüncesi ile ilgili
olarak ulaştığım sonuç; bunun kesinlikle doğru
olmadığı şeklindedir. Zira bu kitaplar, okuyucuyu
önceden belirlenen sonuçlara ikna etmeye dayanan bakış
açısının doğruluğunu ispat etmek için, bazen
“yönlendirme” şartlarına, bazen de “ayıklama”
yöntemine dayanmaktadır. Bazen bu şartlı
yönlendirmeler, ümmetin icmasıyla belirlenmiş olan sabitelerin
dışına çıkılmaya götürmüştür.Mushaflardaki
“Resm-i Osmanî”ye muhalefet etmek gibi. Ki, bu asla caiz değildir. Yine,
bazı kelimelerin yazılış şekli konusunda, sadece
mushafların birindeki şeklini itibara alıp, diğerlerini
devre dışı bırakmak gibi. Bu da (yine) kelimelerin eş
anlamlıları ve karşıt anlamlıları
açısından Arapça Dil Bilgisi prensiplerine aykırı olmaya
sebep olmuştur.” (Şam, (S. 197). Menar
Yayın-Dağıtım. 1. Baskı, 1420 H /1999 M.)

Dr. Fahd er-Rumî
de, Abdurrazzak Nevfel’in, Sayısal Mucize’ iddiasının
doğruluğunu ispat için, kelimelere “ayıklama” yöntemini uygulamayı
tercih etmesi konusunda (bazı) misaller vermektedir.

Sözlerinden
bazıları şöyledir:

“Kur’anda
“el-yevm” (gün) lafzı, senenin gün sayısı adedince (365) kere
geçmektedir. Bunu ispat etmek için, “el-yevm” ve “yevmen” kelimelerini
saymakta, ancak “yevmeküm” , “yevmehum” ve “ yevme izin”
lafızlarını saymamaktadır. Çünkü, saymış
olsa, hesap şaşacaktır! Aynı şekilde,
şeytan(ın şerrinden, Allah’a sığınma
anlamındaki) “el-istiaze” lafzı ile ilgili olarak da durum
böyledir. 11 defa geçtiğini söylemekteler. Ancak, “euzu” ve
“feste’iz” lafızlarını sayıya dâhil ederken, aynı
kökten gelen “uztu” , “yeûzûne”, “uîzuha” ve “maâzallah”
lafızlarını dâhil etmemektedirler.”
(Bkz.
“İtticâhât’it-Tefsîr Fi’l-Karni’r-Râbi’ Aşar” (14. Asırda Tefsir
Eğilimleri) 2/699-700. Beyrut, Müessesetü’r-Risale. 2. baskı. 1414 H.)

Böylece,
bilimsel ve sağlam bir ifade ile soruda belirtilen, “Yevm” kelimesi ve
Kur’andaki sayısı ile ilgili cevap açığa kavuşmuş
oluyor.

Üçüncüsü:

Allah Teâlâ’nın,
Kitâb-ı Kerim’inde zikrettiği “hesap” ise, dakik ve seneler
zarfınca asla şaşmayacak olan “kameri hesap”tır.

Allah Teâlâ,
Kehf Sûresi 25. âyetinde şöyle buyurmaktadır:


وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِئَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا

[ سورة الكهف الآية:25]

“Onlar mağaralarında üç yüz
yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.(Kehf
Sûresi:25).

Bazı
âlimler; “(300) sayısı şemsi (güneş yılı)
hesabına göre, (309) sayısı ise, kameri (ay yılı)
hesabına göredir” demişlerdir!

Bu
görüşe, değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn itiraz
etmiş ve itirazını şöyle
açıklamıştır:

“Allah Teâlâ’nın
katında hesap ay hesabıdır, güneş hesabı
değildir”.

değerli
âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn şöyle demektedir:

(
وَازْدَادُوا تِسْعاً )

“dokuz
sene daha eklediler”

Yani, üç
yüz’ün üzerine dokuz sene daha eklediler ve oradaki kalışları 309
sene olmaktadır. Birisi, üçyüz dokuz niye denilmemiş” diye
sorabilir?”

Cevap
olarak deriz ki:

Bu, o
anlama gelir. Ancak, Kur’an-ı Kerim, kitapların en beliğ
olanıdır. Bu yüzden, âyetlerin başlarının kafiyesi
için:

(
ثَلاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً )

“Üç
yüz sene ve
-ilaveten- dokuz sene” demiştir. Ancak bu, bazılarının
dediği gibi, “üçyüz sene”güneş hesabıyla, “dokuz sene de” ay hesabıyla
(anlamında) değildir.Zira,
Allah Teâlâ’nın böyle kasdettiğine delil bulmamız mümkün
değildir.Allah Teâlâ’nın bu manayı kastettiğini kim iddiâ
edebilirki? Hatta güneş yılı olarak üçyüz sene, üçyüz dokuz ay
yılına tekabül etse dahi, Allah Teâlâ’nın, (bu ifadesiyle) tam
da bunu kastettiğini söylememiz mümkün değildir. Çünkü
Allah indinde hesap “bir”dir.

Peki, Allah
indindeki hesabı (anlayabilmemize yarayacak) alametler ne olabilir?

Cevabı:
Hilal’dir. Bu yüzden deriz ki: “üçyüz sene”güneş yılıdır, “dokuz sene ilave ettiler” ay
yılıdır sözü, zayıf bir sözdür.

Birincisi:
Çünkü
Allah Teâlâ’nın bunu murad ettiğini söylememiz mümkün
değildir.

İkincisi: Allah
indinde ayların ve senelerin sayısı hilal iledir. Allah Teala
buyurur:

هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاء وَالْقَمَرَ
نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُواْ عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ …
[ يونس سورة من الآية:
5 ]

“O, güneşi bir ışık
(kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık
(kaynağı) kılan, yılların sayısını ve
hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir…”
(Yunus Sûresi:
5).

Yine
başka bir âyette buyurmakatdır:

يَسْأَلُونَكَ
عَنِ الأهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ…
[ سورة البقرة من الآية: 189]

“Sana, hilâlleri sorarlar. De
ki: Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir.
(Bakara Sûresi: 189)

“Kehf Sûresinin Tefsiri”.

Ay ve Hailler ile (yapılan) hesaplama,
Peygamberler ve kavimlerince bilinmektedir. Güneş ile hesaplama ise, cahil
dindarlar dışında bilinmemektedir. Maalesef bugün birçok müslüman
da bunlara uymaktadır.

Dr. Halid es-Sebt; Tevbe Sûresi’ndeki( لا يزال بنيانهم … )
(Kurmuş oldukları
binaları,…..) Tevbe Sûresi:110 ile Amerika’daki bombalama eylemlerini delillendirenlere
itirazı sadedinde demiştir ki:

Dördüncüsü: Güneş
yılı hesabına göre kurulan bu tür irtibatların
dayanağı putperest toplumlardan tevarüs eden hesap yöntemleridir.
Peygamberler -Allah’ın salât ve selamı onların üzerine olsun-
tarafından (bilinen) bir yöntem değildir. Şer’i açıdan
muteber sayılan hesaplama (şekli), ay ve hilal (e göre
olan)’dır. Bu daha dakik ve daha doğrudur. Peygamberlerin
uygulamalarında, ay ve hilal (yılı) hesabının
bilindiğine delil ise; Vâsile b. el- Eska’ -Allah ondan râzı olsun- hadisidir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle buyurmuştur:

“İbrahim
-aleyhisselâm-‘a sahifeler (kitap) Ramazan’ın ilk gecesinde indirildi.
Tevrat, Ramazan’ın altıncı, İncil on üçüncü, Kur’an ise, Ramazan’ın
başından yirmi dört gün geçince nazil olmuştur.” (Hadisi,
Ahmed (4/107) ve Beyhaki Sünen’de (9/188) hasen senedle rivayet
etmişlerdir. El-Albanî ise, “es-Sahîha” adlı eserinde (1575) zikretmiştir.)

Buna
göre, hesaplamalar, ancak ay ve hilal hesabına göre
bilinmekteydi. Yine bir başka delilde, Sahihayn’de, İbn-i Abbas -Allah
ondan ve babasından râzı olsun- tarafından rivâyet edilen
hadis’tir:

O
demiştir ki:

“Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- Medine’ye geldiğinde, Yahudilerin aşure
günü orucu tuttuklarını gördü ve: Bu nedir? dedi.

Dediler ki:
Bu gün önemli bir gündür.Bu günde Allah, İsrailoğullarını
düşmanlarından kurtardı ve Musa da bu günde oruç
tutmuştur…” (Hadisi, Buhari (2004), Müslim (1130) rivayet
etmişlerdir. Hafız (ibn Hacer r.a.) kendilerinin güneş
hesabını itibara aldıklarını itiraf etmektedir. Bkz.
“Fethu’l-Bârî” (4/291) ve bkz. (7/323).

İbn-i Kayyim
-Allah ona rahmet etsin- şu âyetlerin yorumuyla ilgili olarak
şöyle demiştir:

هُوَ الَّذِي
جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ
[ سورة يونس الآية:5]

“O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir
aydınlık (kaynağı) kılan, (yılların
sayısını ve hesabı bilmeniz için) ona menziller takdir
edendir.” (Yunus Sûresi: 5).

(
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
.
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ
مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ )) [سورة يس الآيتان: 38-39]

“Güneş
de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi,
hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir.
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler)
belirledik. Nihâyet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.(Yasin Sûresi: 38-39):

Görüldüğü
gibi, eski toplumlarda ay hesabı daha yaygın ve daha çok biliniyordu.
Ayrıca yanlıştan daha uzak ve isabet etme noktasında güneş
hesabından daha doğrudur. İnsanlar kameri (ay)
hesabının (daha sağlıklı olduğu) konusunda
hemfikirdirler.

Dolayısıyla
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:


وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ

[ سورة يونس الآية:5]

“Allah, Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz
için, ona (ay’a) menziller takdir
edendir.” (Yunus Sûresi: 5).

Halbuki güneş
için böyle buyrulmamaktadır. Bu yüzden, hac ayları, oruç, bayramla
ve İslâmî mevsimler, hepsi ay hesabına göredir. Ay’ın
yörüngesindeki seyri, Allah’ın bir hikmetidir. Allah Teâlâ, dinini
muhafaza için insanları bu hesap üzerinde birleştirmiştir. Zira
bu (hesapta) hata ve yanılgı imkânsızdır. Yahudi ve
Hıristiyanların (Ehl-i Kitab’ın) dinlerine musallat olan türden
karmaşa ve ihtilaflar (bu) dine girmez.” (Miftah Dar’us-Saadet”
kitabından. (S.538-539).

Belki de, İbn-i Kayyim’in -Allah
ona rahmet etsin- bu son ibaresinden; Ehl-i Kitab’ın güneş hesabına
dayandıkları anlaşılabilir.Bu konuda Hafız İbn-i
Hacer -Allah ona rahmet etsin-, önce İbn-i Kayyim’e nispet
ettiği sözünü, daha sonra düzelttiğini itiraf etmiştir. (Bkz.
“Fethu’l-Bârî; s: 323) .

Gerçek şu ki, (Ehl-i Kitab’ın)
şeriatında da buna dayanak yoktur. Ancak sonraları (kaba softa)
cahillerce kullanılmıştır.

Allah Teâlâ’nın:

يَسْأَلُونَكَ
عَنِ الأهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ…
[ سورة البقرة من الآية: 189]

“Sana, hilâlleri sorarlar. De
ki: Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir.”
(Bakara
Sûresi: 189)

Âyeti
Kerime’si ile ilgili olarak değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah
ona rahmet etsin- şöyle demektedir:

“Bunlardan biri de: Bütün toplumların
tarihi, Allah’ın onlar için belirlediği tarihlerdir. Bu (tarihler)
hilal (e dayalı) tarihlerdir.

(مَوَاقِيتُ
لِلنَّاسِ)
“insanlar
için vakit ölçüleridir.”

Âyeti
kerimesi mucibince, zaman, toplum ve mekân ötesi bir ölçü
özelliğine haizdir. Fakat sonraları ortaya çıkan alafranga
ay ölçüsü uygulamalarının; ne ilmî, ne mantıkî ve ne de
şer’î mesnedi vardır!Bu yüzden aralarındaki farkların
sebebinin nereden kaynaklandığı bilinmeksizin, bazı ayların
28, bazılarının 30, bazılarının da 31 gün
çektiğini görmekteyiz. Sonra, bu ayların, insanların
vakitlerini belirlemelerine yarayan duyusal bir emareleri bulunmamaktadır.
Halbuki kameri (hilali) ayların (şemsi ayların aksine), herkesin
bildiği duyusal (sezgiye dayalı) belirtileri vardır.”(Bakara Tefsiri; c: 2, s: 371).

Kurtubî de -Allah ona rahmet etsin- Allah Teâlâ’nın Tevbe Sûresi’nin 36. âyeti
ile ilgili olarak şöyle demiştir:

إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللَّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا
فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ
[ سورة التوبة الآية:36]

“Şüphesiz Allah’ın
gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah
katında ayların sayısı on ikidir…” (Tevbe Sûresi:
36).

“Bu âyet, ibadetler ve benzeri konularla
ilgili gerekli olanın, Arabların da bildiği (kameri) aylar ve
seneler üzerinden değerlendirme yapmanın gereğine delalet eder.
Acem’in, Rum’un, Kıptî’nin itibar ettiği (12 ay’dan daha fazla
çıkmasa da) ay (hesabına) değil.Çünkü bu (ay)ların
sayısı, çelişkilidir. Kimisi otuzdan fazla, kimisi azdır.
Buna karşılık, Arabların ayları ise, otuzu aşmaz.
Otuzun altına düşse bile. Otuzun altına düşenler de, ayla
sınırlandırılmazlar! Kaldı ki, (otuzdan)
noksanlık ve tam olma konusundaki bu farklılıklar,ayın
burçlardaki seyrinin farklılığından kaynaklanmaktadır.”
(Kurtubî Tefsiri; c: 8, s:133)

Allah Teâlâ
en iyi bilendir.

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android
at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android