İndir
0 / 0
793801/07/2009

Mal sahibi olabilmek için boşanma iddiasıyla kâfir ülkelerin kanunlarına hile yapmak

Soru: 126378

Biz, İsveç’te yaşıyoruz ve burada bir çok erkek mahkemede talak (boşama) lafzını kullanmadan kâğıt üzerinde eşlerini boşamaktadır. Bunu da her bir eş ayrı bir daire ve ayrı aylık almak için yapmakta, (kâğıt üzerinde boşandıktan) sonra da aynı evde yaşamakta ve elde ettikleri diğer evi (daireyi) de kiraya vermektedirler.

Bu durumda talak (boşama) vuku bulur mu?

Eğer talak vuku bulmazsa, bu ülkede (kâfirlere) İslâm’ın güzel ahlâkını göstermemiz ve onları İslâm’a dâvet etmemiz yerine, müslümanın bu şekilde yaşaması ve kanunlara karşı hileye başvurması câiz midir?

Allah'a hamdolsun ve peygamberine ve ailesine salat ve selam olsun.

Hamd, yalnızca Allah’adır.

Birincisi:

Bir insan,
bir kâğıda açık ifâdelerle talakı yazar ve talakı
niyet ederse, bu durumda âlimlerin ittifakıyla talak vuku bulur.
Çünkü yazı, kendisinden talakın
anlaşıldığı birtakım harflerden
oluştuğu için onu dille telaffuz etmeye benzer. Ayrıca
yazı, onu yazanın sözlerinin yerine geçer. Bunun delili; Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- risâleti tebliğ etmekle emrolunmuştur.
Nitekim O, bu risâlet kimi zaman sözle, kimi zaman da yazıyla
tebliğ etmiştir.

Fakat
talakı yazıyla yazar da bu yazıyla talaka niyet etmezse,
âlimlerin cumhuruna göre talak vuku bulmaz.

İbn-i
Kudâme -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

“Talakı
niyet etmeksizin yazarsa, zikrettiğimiz sebepten dolayı İmam
Ahmed’in iki rivâyetinden (görüşünden) birisine göre talak vuku
bulur. Bu, Şa’bî, Nehaî, Zührî ve Hakem’in görüşüdür.

İmam
Ahmed’in ikinci rivâyetine göre ise, niyet etmeden talak vuku bulmaz. Bu,
Ebu Hanife, Mâlik ve Şâfiî’nin görüşüdür. Çünkü
yazı, ihtimallidir. Çünkü yazı ile kalemin nasıl
yazı yazdığı denenmiş olabilir veya hattı
güzelleştirmek veyahut da hanımı korkutmak kastedilmiş
olabilir. Bu sebeple niyet edilmeksizin talak vuku bulmaz.”
(“el-Muğnî”; c: 10, s: 504)

Bu konuda
bakınız: “Bedâi’u’s-Sanâi'”; c: 4, s: 384.
“eş-Şerhu’l-Kebîr”; c: 2, s: 384.
“Muğni’l-Muhtâc”; c: 3, s: 284. “el-İnsaf”; c:
22, s: 230.

Buna
göre; mahkemede kâğıt üzerine yazmakla talakı
kastetmediği sürece talak vuku bulmaz.

Bu konuda (72291)
ve (72860) nolu soruların cevaplarına bakabilirsiniz.

İkincisi:

Müslümanın,
nerede olursa olsun, sözlerinde, fiillerinde ve müslüman olmasalar bile, başkalarıyla
olan ilişki ve hareketlerinde emîn (güvenilir) ve doğru sözlü
olması gerekir. Bu sebeple müslümanın yalan söylemesi ve
aldatması câiz değildir. Zirâ bu davranış, büyük
günahlardandır.

Nitekim Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

أَرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فِيِه كَانَ
مُنَافِقًا خَاِلصًا، وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ
مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ
خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتَّى يَدَعَهَا: إِذَا
اؤْتُمِنَ خَانَ، وَإِذَا
حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإِذَا
خَاصَمَ فَجَرَ.
[ رواه البخاري و
مسلم ]

“Şu dört haslet kimde bulunursa o hâlis
münâfık olur.Kimde de bu hasletlerden birisi bulunursa, o hasleti terk
edinceye kadar onda münâfıklıktan bir haslet bulunmuş olur. Bu
hasletler:


Kendisine bir emânet bırakıldığı
zaman ona ihânet eder.


Konuştuğu zamanda yalan
söyler.


Söz verdiği zaman
sözünde durmaz (sözünü yerine getirmez).


Bir kimseyle çekiştiği zaman
haktan ayrılıp bâtıla sapar.”
(Buhârî;
hadis no: 34. Müslim; hadis no: 58)

Yine Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

مَنَ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي. [ مسلم ]

“Aldatan benden (benim hidâyetim ve sünnetim üzere) değildir.” (Müslim;
hadis no: 102)

Daire ve aylık elde etmek gibi maddî menfaat elde
etmek için boşanma davasında hile yapmak; aldatmak, yalan
söylemek ve sahtekârlık yapmaktır. Devlet tarafından resmî
olarak emniyet ve güven içerisinde yaşadığı sürece kâfir
bir devlet de olsa, bu davranışta bulunmak câiz değildir.

Bu kâfir
devlet o kimseye emniyet ve güven sağlamış, onu himâyesine
almış, onu ve malını korumuşsa, o ülkeye
karşı güvenilir bir kimse olması gerekir. Bu sebeple bu kimsenin
o devlete ihânet etmesi veya onu aldatması câiz değildir.

İmam
Şâfiî -Allah ona rahmet etsin- bu
konuda şöyle demiştir:

“Müslümanlardan bir topluluk, Dâru’l-Harb olan bir
ülkeye emniyet ve güven içinde girerlerse, o ülkeden ayrılıncaya veya
kalacakları süreye kadar düşmanları da onlardan emîn olurlarsa,
onlara zulmedemezler veya onlara ihânet edemezler.” (“el-Umm”;
c: 4, s: 263)

Gayri müslimlerin ülkesşnde ikâmet eden kimsenin, gayri
müslimlere İslâm’ın üstünlüğünü ve büyüklüğünü
göstermesi ve kendisinden güzel intibalar almaları için Allah Teâlâ’nın
dînine sımsıkı bağlı kalması ve
İslâm’ın üstün âdâb ve ahlâkyla ahlaklanması gerekir.Ayrıca
hem kendisine, hem de İslâm’a kötülük etmemek için,
İslâm’ın öğretilerine aykırı hareket etmemesi ve
onun yasakladığı şeyleri işlememesi gerekir.

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Kaynak

İslam Soru-Cevap Sitesi

at email

e-posta hizmetine katılım

Yeni bilgiler ve güncellemelerden haberdar olmak için e-posta hizmetimize katılmanızdan dolayı memnuniyet duyarız

phone

İslam Soru & Cevap Uygulaması

İçeriğe daha hızlı erişim ve internet olmadan gezinme yeteneği

download iosdownload android